Antalya’nın Sosyete Terzisi
|Antalya’nın Sosyete Terzisi Melek Efe, 70 yaşında da dikmeye devam ediyor…
Seher Özen Karadeniz
Korkuteli’nin Çomaklı köyünden 2,5 yaşında ailesinin Antalya’ya yerleşme kararı vermesiyle ayrılan Melek Efe, babasının işi dolayısıyla taşındıkları İstanbul’da İlk ve ortaokulu okuyor. Hiç beklemedikleri bir anda, İstanbul’da hatlı otobüs ve Taksi edinen babasının hastalığı dolayısıyla işler tersine dönüyor. Babalarını kaybetmelerinin ardından annesi iki çocuğunu da alıp Antalya’ya eskiden oturdukları mahalleye yerleşiyor. Evde çocuklarıyla ilgilenen annesine daha çok dayısının destek çıktığını söyleyen Melek Efe, ortaokuldan sonra okula devam etmiyor. Annesinin de önerisiyle mahalle Terzisi Melahat Hanım’ın yanında çıraklığa başlıyor. Böylelikle sosyete terziliğine ilk adım diyebileceğimiz macerası başlıyor.
Yener Ulusoy’un karısına, Subaşı ailesine, Müge Tugay, Ülgen ailesinin neredeyse tüm kadınlarına dikiş diktiğini söyleyen Melek Efe, Acun Akıltopu’nun ise halen terziliğini yaptığını belirtti.
Neredeyse 70 yaşında olmasına rağmen halen dikiş dikmeyi sürdürüyor.
Melek Efe; Antalyalıların yakından tanıdığı şarkıcı Cüneyt’in sahne kıyafetlerini halen dikmeye devam ederken, dostluklarının da ilk günkü sıcaklığıyla sürdüğünü söylüyor. Antalya’daki tavernalarda ve gazinolarında çalışan Cansu Akbel, Oryantal Esinti ve Dilara hepsine dikiş diken Efe, Antalya’da sahne alan Safiye Soyman’a da sahne kıyafeti dikmiş.
Eşi Yusuf Bey’le Antalya’nın sosyete terzisi olma işini iyice ilerletince, müşterilerinin çoğunluğu da sahneye çıkanlar olunca bir de restoran açıyorlar. Zamanında sahne kıyafetlerini diktikleri sanatçılar, dansözler artık kendi restoranlarında organize. ettikleri gecelerde de sahne alıyor. Ancak işler ilk 3 yıl iyi gitse de sonrasında kapatıyorlar.
Gelinlerinin gelinliğini de dikti…
Melek ve Yusuf Özel çifti 2003 yılında ayrılık kararı almalarının ardından doğal olarak iş yerlerini de ayırıyorlar. Melek Efe, her şeyi eski eşine bırakarak dükkandan ayrılıyor ve dikişlerini üç çocuğuyla yerleştikleri evde dikmeye başlıyor. Halen Bahçeli de bulunan evinde yıllardır, O’nun elinden çıkmış kıyafetlerle özel günleri karşılayan hatırlı müşterilerine kıyafet dikmeye devam ediyor.
Şimdilerde etrafındaki neredeyse herkesin ‘Melek Anne’ olarak seslendiği Efe’yle bu kadar konuşup muhabbeti ilerletmiş olmamın verdiği cesaretle ben de hemen ‘Melek Anne bana da bir şeyler bakalım mı şu Burda Dergisi’nden’ dedim. Bakıp seçtik. İlkbahara hazırlık niyetine. Sizi merakta bırakmayacağım. Altta paylaştım. Kumaşı da birlikte almak için sözleştik Melek Anneyle.
Gelini Merve Hanımla birlikte hazırladıkları, kendi ev yapımı zeytinin de olduğu keyifli bir kahvaltı sonrasında uzun uzun konuştuk Melek Efe’yle, hikayenin gerisini ondan dinleyelim.
- Kısaca çocukluğundan söz eder misin?
Korkuteli’nin Çomaklı köyünde doğdum. Anne tarafım Davutlar’dan baba tarafım da Efelerdendir. Köyün en bilinen aileleri. Ben 2,5 yaşındayken Antalya’ya taşındık. Saçlıkuyu tarafında bir evde oturduk. Annem orayı sevmedi. Deniz Mahallesi’nde Doğa Fırını’nın karşısında iki katlı bir başka eve taşındık. Babam kamyoncuydu. Antalya’da kamyonla kereste taşıyordu. Kamyon varken İstanbul’a gitti. Kamyonu sattı. Hatlı otobüs aldı. Yıldıztabya-Eminönü seferini yapıyordu. Bizde son durak Yıldıztabya’da oturduk. Yıldıztabya İlkokulu’nda ve Gaziosmanpaşa Ortaokulu’nda okudum.
Babam hastalandı. O’nu kaybedince 1963’te Antalya’ya geri döndük. Antalya Lisesi’nin orta kısmına devam ettim.
- Ortaokulundan sonra liseye nereye gittin?
Liseyi okumadım. Babamı kaybedince dayım anneme ‘ya kızı okutacaksın ya oğlanı’ deyince ben okula devam etmedim. 15 yaşımdan beri terzilik yapıyorum.
- Babanızı kaybettikten sonra zorluklar yaşadınız mı?
Tabii ki yaşadık. Annem ev hanımıydı. Dayım babamdan kalan otobüs ve taksi hattını idare ediyordu ve anneme oradan gelen paradan veriyordu. Ev de kendimizin değildi. Annem, o zamanlar beni Antalya’nın en ünlü terzilerinden biri olan Melahat Abla’nın yanına çırak olarak verdi. Melahat Abla bana işi öğrettiği gibi, beni gittiği her yere götürüyordu. Derken kocasından ayrıldı. Annem artık onunla çalışmamı istemedi. Sonra Çomaklılı olan Terzi Fatma Abla’nın yanında çalışmaya başladım. O da her şeyi bana yaptırıyordu. Bir süre sonra hep aynı şeyleri yapmaktan sıkıldım ve mahallemizdeki Terzi Seher’in dükkanında işe başladım. Hem de bize çok yakındı. Bildiğim her şeyi ondan öğrendim. Kalıp çıkarmasını, kol takmasını terzilikle ilgili ne varsa hepsini öğretti.
- Kimlere dikiş dikiyordunuz?
Mahallemizdekilere gelinlik ve abiye dikiyorduk. İlk kez orada gelinlik kestim. O süre içinde Seher Abla da ev aldı. Taşınıp gitti. Borsa’nın kızı derlerdi. Düğün Salon’ları vardı. Onun sahibinin kızı Nurten Abla’nın dikişlerini bana bıraktı gitti. “Bunun bütün dikişlerini dikersen işini ilerletirsin’ dedi. O’na da ‘bundan sonra dikişlerini Melek’e ver” demiş. Ondan sonra kendisinin ve çocuklarının bütün giysilerini diktim. O zamanlar hamile elbisesi yok. Nurten Abla’ya hamile elbiseleri diktim. Bahçeliye taşındık. Artık kendi dükkanımdaydım ve Nurten Abla dışında başkalarına da dikmeye başladım. Ülgenler, Subaşılar, Kasapoğulları, Aklar, Antalya’nın önde gelen aileleriydi. Hepsine dikiş dikmeye başladım. Ülgenlerin kızı Neset’e jarse bir bluz diktim. İlk defa vatka kullandık. Çok beğenildi. Soranlara da ‘İstanbul’da bir terzide diktirdim’ demiş. Ayşe Subaşı ‘ben bunu Melek’e diktiririm’ demiş. Başka rengini de O’na diktim.
“Nesrin Topkapı bile geldi.”
- En uzun süre kime dikiş diktiniz?
Evleninceye kadar Muhsin’in Çiftliği vardı, onların kızına diktim. Evlenince, eşim bıraktırdı. Zaten sonrasında hamile kaldım. Hamileyken Muhsin’in Çiftliği’nin sahibinin ailesinin kadınlarına ve Konuk’ların gelinine dikmeye devam ettim. Annemin evinde dikiyordum. Çocuk doğunca zorlandım ve yeniden bıraktım. Çocuklar okula başlayınca, 1987 yılında Meslek Lisesi’nin yanında eşimle beraber dükkan açtık. O da terziydi. Çocuklara da annem bakıyordu.
Önce okul kıyafetleri dikmeye başladık. O ara özel dikim yapmıyoruz. Kimsenin uğradığı da yok. Ayşe Subaşı’nı aradım, dükkan açtığımızı yeniden dikmeye başladığımı haber verdim. O geldi. Ön tarafta Zeki Triko vardı. Onlar tadilat için terzi arıyorlardı. Kimse verdikleri işi yapamamış. Tadilat yapmadığımız halde çok ısrar ettiler ve çalışmaya başladık. O vesileyle şarkıcı Cüneyt ile tanıştık. Bizden kendisine sahne kıyafeti dikmemizi istedi. Diktik teslim ettik. Yalım’da sahneye çıkıyordu. Bizi de davet etti. Gittik. Sonrasında bütün sahne kıyafetlerini biz diktik ve çok iyi dost olduk. Bana ‘anne’ demeye başladı.
Antalyalılar arasında yeniden tanınmamız O’nun sayesinde oldu. Çünkü her sahnesi için ayrı dikiyoruz. O zamanlar Yalım’da, Belvü’de Çay Partileri oluyordu. Kadınlar oralarda görüp bize gelmeye başladı.
Bir yandan da Yalım’a, İstanbul’dan gelen sanatçılara ve oryantallere de dikmeye başladım. Zümre, Esinti, Kader, Reyhan, bunlara diktiğim kostümleri kimse dikemezdi. Ünlü olmadan önce Alanya’da sahne alan Cenk Eren’e de çok kostüm diktik. Sonra İstanbul’a gitti. İstanbul’dayken bir kez izlemeye gittik. Ama çok fazla ilgilenmedi. Telefonlarını sildim bir daha da aramadım. Nesrin Topkapı’da geldi. O zamanlar şarkı söylüyordu. Yalım Restoran’da Cüneyt’le beraber çıkıyordu. Zamanı olmadığı için bir şey dikemedik.
‘Kim Şık Kim Rüküş” köşesi hazırlıyorduk
- Ne zamana kadar sürdü sanatçılara kostüm dikme işi?
2000’li yıllara kadar diktik. Hatta o yıllarda eşimle birlikte Hürriyet Akdeniz ekine ‘Kim Şık Kim Rüküş” köşesini hazırlıyorduk. Dikiş dikmeyi hiç bırakmadım halen dikiyorum. Sen hayal et, çiz ben dikerim.
Sonra ona da sıra gelecek Melek Anne (Gülüyoruz).
- Kimdi kentin en şık hanımı?
Aklımda kalmadı. (Kimsenin gönlü kalsın istemedi belli ki merak eden arşiv karıştıracak)
- O zamanlar ünlü başka terzi var mıydı?
Saadet Hanım vardı. Ama o sanatçılara dikmiyordu. Gelinlik, abiye ve mezuniyet elbiseleri dikiyordu. Biz da dikiyorduk. Biz ayrıca damatlık da dikiyorduk. Okullar kapanacağı zaman başımızı kaşıyacak zaman bulamazdık. Antalya’da ilk hazır gelinliği ve nişanlığı ben diktim.
- Peki biraz da Antalya üzerine konuşalım. O zamanın Antalya’sı nasıldı?
Özlüyorum. Çok güzeldi. İnsanlar daha başkaydı. Birbirine daha saygılıydı. Sokağa çıkacaksa daha şık giyinir çıkardı. Üstüne bir kot geçirip çıkmazdı. Bir yemeğe giderken özenli olurlardı. Şimdi herkes yemeğe gidecekse de kot, normal bir dışarı gezmesine gidecekse de kot giyiniyor. Bu giyinmek değil bence sadece örtünmek. Giyinmek bambaşka.
- Çokça gazinolardan söz ettin. Gazinolara ailece gidilir miydi?
Ailece gidilirdi. Disko da vardı. Star Disko. Eşli de gidebilirdin. Sanatçılara dikiş diktiğimiz için her yere davet edilirdik.
“Film bitti. Yanımdakine ‘bu film birinci olur’ dedim.”
- Film Festivaline ilgi nasıldı o zamanlar?
Antalya’da film festivali yapılacağı yıl ben ortaokul ikinci sınıftaydım. Belediye başkanı Avni Tolunay başlatmıştı. Kızı da benim sınıf arkadaşımdı. Açılışa davet edildim. Kızıyla birlikte film izledik. O yıl festival, Konyaaltı Halk Plajı’ndaki obaların olduğu yerde yapıldı. Filmleri kumların üzerinde izledik. Hürriyette resimlerimiz çıktı. Bizimkiler görmesin diye o günün gazetelerini yırttım.
“Festivalin son iki yıldır hiç tadı yok”
- Melek Anne, sen 55 yıldır aksatmadan Antalya Film Festivalini takip ediyormuşsun, o yıllardan bugünlere festivali nasıl değerlendirirsiniz?
O zamanlar festivaller bizim için daha heyecanlıydı. Kalabalık olurdu. Şimdi yabancı filmler gösteriliyor. Filmler altyazılı, yazıları okuyamıyorum. Okurken filmi kaçırıyorum. Bu yıl iki yerli film koymuşlardı. Hiç değilse yarı yarıya yapsalardı daha iyi olurdu. Eskiden sanatçıları görüyorduk bu vesileyle. Ben festivali 55 yıldır öyle ya da böyle takip eden biriyim son iki yıldır hiç tadı yoktur.
- Hiç festival anınız var mı?
Dikiş işlerim azalıp, çocuklarım da evden ayrılınca festivali daha düzenli takip etmeye başladım. Neredeyse her gün iki üç film izliyorum. Festivalin sonuna doğru da yorumlar yapıyorum. 2011 yılıydı sanırım, yine bir filmdeyim. Arkamda oyuncular, yönetmenler falan var. Film bitti, ben yorum yapmaya başladım. Arkamdakilerden biri, yönetmen Hasan Tolga Pulat’mış, ‘teyzecim senden bir şey rica edeceğim. Yarın benim filmime de gelir misin?” diye sordu. ‘Tamam ama bir şartım var. Beraber izleyeceksek gelirim’ dedim. Kabul etti. Ertesi gün geldim. Birlikte kendi çektiği “Güzel Günler Göreceğiz” filmini izledik. Sordu; “sence benim filmim kaçıncı gelir.’ Ben de ‘yarın ki filmi de izledikten sonra söylerim’ desem de ‘garanti birinci olacak’ deyiverdim. O da ‘birinci gelirsem ödülü sana kaldırtacağım’ dedi. Ertesi gün de birlikte film izledik ve yüzde 90 sen birinci, bu da ikinci olacak dedim. Birinci oldu. Kapanış töreninden sonra sahneden iner inmez yanıma geldi, sarıldı. ‘Melek Teyze düğünüme davet edeceğim seni’ dedi. Telefonlaşmaya başladık. Düğüne davet etti. Gittim. Televizyonda dizisi çekiyordu ‘Zengin Kız Fakir Oğlan’, dizinin setine götürdü. Düğünde dizideki sanatçılarla oturttu. Sonrasında evlerine davet etti. Çok güzel ağırladı. Çocuğu oldu, hediye gönderdim. Halen görüşüyoruz.
Artık böyle buluşmalara çok rastlamıyoruz. Buradan Menderes Başkana sesleniyorum. Ulusal Yarışmayı geri istiyoruz.
- Komşuluk nasıldı?
Günlerimiz olurdu, çalışıyor olsam da giderdim. Kaç senelik günümüz var arkadaşlarla hiç bozulmadı.
- Peki başka değiştirmediğin rutinin var mı, o yıllardan bugüne?
Zeytinimi o yıllardan bugüne hep kendim kurarım. Ancak ne olursa olsun hiç bırakmadığım iki şey dikiş ve örgü.
- Şimdi kimlere dikiyorsun?
Arkadaşlarıma dikiyorum. Bir eczacı bayan var. Yıllardır bana diktirir. Acun Akıltopu’na halen dilerim.
- Hafta sonu tatillerinde ailece nerelere giderdiniz?
Topçam’a giderdik. Mangal yapardık. Denize de Konyaaltı’nda değil, şehrin biraz daha dışında girerdik.
- Gelinliğini kayınvaliden dikmiş. Neler hissettin giydiğinde?
Merve Efe-Kendimi içinde çok rahat hissettim. Manevi olarak paha biçilemez. Her detayına çok emek verdi. Evimde saklıyorum.
- Çok teşekkür ederim Melek Anne.
Ben teşekkür ederim.