Denemeye Değer Bir Gönüllülük: Ask Me
|
Twitter’da ilgiyle takip ettiğimiz takipçilerimizden Hande Canlıkan (@handecanlikan) İstanbul’da uygulamaya geçen “Ask Me” sosyal sorumluluk projesi ile bizi tanıştırdı. Hande Canlıkan böyle bir uygulamanın Antalya için de olup olmayacağını Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’a da sordu. İmrenerek baktığımız bir şehir uygulaması daha…
Ask Me Nedir?
Fatih Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir projesi olan “ASK ME” Gönüllü Turizm Elçiliği” projesidir. Fatih Belediyesi koordinatörlüğünde yürütülen projede yaşları 16-25 yaş arasında değişen, en az bir yabancı dil bilen lise ve üniversite öğrencileri yer alıyor.
“Ask Me (Bana Sorabilirsin)” yazılı tişörtler bulunan 300 gönüllü elçi, Sultanahmet, Ayasofya, Gülhane, Yerebatan, Divanyolu, Kapalıçarşı bölgelerinde yaz boyunca görev yaparak Turistlere gönüllü rehberlik hizmetinin sunulduğu bir proje.
Ask Me gönüllüsü Sema Nur Yontan projeyi kariyeratolyesi.com’a anlatmış;
“Elinize kalemi aldığınızda duygularınızı ifade edecek kelimeler, kelimelerinizi dökecek o denli uzunlukta yahut kısalıkta satırlar bulamayabilirsiniz. Sihirli sözcükler kullanmaya çalışırız hep. Göz dolduran satırlar… Benim için esas sihir Ask Me’nin ifade ettikleridir. Bu cümle başlı başına bir kitap kadar göz dolduruyor benim nazarımda. Beş harf ve iki kelimeden oluşan, öznesi olmayan bir cümle… Zaten işin sırrı orada, belirli bir özne yok. Ali-Ayşe, Jack ya da Lusi. Bir de ırkı yok bu cümlenin: İtalyan, Japon, Arap…
Hani demiş ya Hz. Mevlâna: “Gel ne olursan gel.” diye, işte bu da o hesap:” Gel, sor ne istersen bize.”
Turizm Elçisi olarak göreve Sultanahmet, nam-ı diğer The Blue Mosque’da, başladım. Yıllardır, beklide Ramazandan Ramazana ya da arkadaş gezmelerinde uğradığım Sultanahmet artık tüm günümü geçirip turistlerle konuşmak için heyecanla beklediğim bir yerdi benim için. İlk gittiğimde, gelen turist Hürrem Sultan Hamamını sordu. Nerede bu hamam? Sultanahmet Camii ile Ayasofya’nın arasında. Yıllardır, önünden defalarca geçtiğim yerin adını öğrenmek bugüneymiş.
Aslında her zaman kendi ülkemde turistik bir camiymiş gibi baktığım Sultanahmet Camii, benim en güzel tarihimin yansımasıymış, yıkılmadan ayakta duran. Her taşında, her santiminde bir anısı olan, ah bir dili olsa bana kim bilir neler anlatacak olan bir camiymiş meğer.
Avlusunda, duvarına yaslanıp oturduğunuzda sanki kollarının arasındaymış gibi hissetmeye başlarsınız. Sanki koca yaşlı bir adam, ama yiğit ama nûrlu mu nûrlu, sizi kolları arasına sarmış… Ardından bir ezanla, sanki aslanların kükremesi gibi gökleri şahlandıran bir ses kulağınızın pasını siler. İşte huzurun kollarında… Kim bilir nereye alıp götürür sizi. Belki anlamazsınız ne dediğini ama içinizde bir şey ateşlenir belli. İşte bunu damarlarınızda hissetmeye başladınız mı, usulca yanınıza yaklaşmakta olan turistin sorduğu soru size “Kim 1 Milyon ister” yarışmasındaki 1 milyon değerindeki soru gibi gelir. Sanki soruyu cevaplasanız milyonlar önünüze serilecek.. “Sultan” olacaksınız. Yüzünüze bir gülümseme gelir ve en samimi halinizle cevap verirsiniz. Sorusu “Tuvalet nerede acaba?” olsa bile.
Türkiye’ye ayak basmış her insan sizin için değerli bir emanet gibi olur, incitmek istemezsiniz.. Ve bazen bu hislerinizi gayri ihtiyari anlar turist. Sonra laf lafı açar konuşmaya başlarsınız. “Ask Me” ya, aklına gelen her şeyi sorar, yaşından tut inancına, kıyafetlerine kadar… Sonra bir fotoğraf çekilirsiniz, günümüz trendi Facebook adresleri alınır, eğer yoksa e-mail adresleri ve yüzlerde mutluluk ifadesi gülücüklerle ayrılınır. O fotoğraflar, ülkesine döndüğünde sizden bahseder. Bilmediğiniz bir ailede sizden konu açılır, hayretli bakışlar fotoğrafınızda gezinir. Bilmediğiniz insanların beklide hiç tatmadığınız yemeklerinin süslediği sofraya konuk olur adınız.
En tuhaf sorularla bile karşılaşabilirsiniz. Çünkü siz de o insan için bir “yabancı”sınız. Siz onu merak ederken o da sizi merak eder. Tam da o anda konu gelir ve siz başlarsınız ufak bilgilerle etrafınızdaki sanat eseri yapıtları anlatmaya. İçinizdeki duyguyu da hisseder karşınızdaki turist. Nasıl en güzel şekilde anlatabilirim diye düşünürken heyecanla karıştırdığınız cümlelerden anlar sizi. O tatlı heyecanı hisseder. Cümle bittiğinde özet olur, “İşte benim tarih kokan topraklarım” diyen bakışlarınız. Ya Hipodrom! Size “Neden burada at yok?” diye sorduklarında, soru karşısında bir afallama yaşadıktan sonra durumu izah etmeye başlarsınız. Ee Türkiye’de bile oranın adının At Meydanı (Hipodrom) olduğunu bilmeyen milyonlarca insan varken, böyle bir soru karşısında turisti yadırgayamazsınız.
İşte önyargının yıkılması! Çeşit çeşit insanı gördükçe yargılamamaya başlıyorsunuz. Sultanahmet’e biletli mi gireceğini soranlar, Ayasofya’yı hala kilise olarak bilenler hatta dış görünüşünden dolayı camii zannedenler, ucuz ama güzel restoran arayanlar, daha yeni İstanbul’a geldim nereyi gezebilirim, diye soranlar, Sultanahmet’in avlusunda, Blue Mosque neresi? diye soranlar, Ramazan ayında yemek yemiyorsunuz peki su da mı içmiyorsunuz? diye duruma anlam veremeyen bakışlarla bu soruyu soranlar… Ve dahası… Bir zaman sonra her türlü soruya normal tepkiler vermeyi ve durum karşısında nasıl konuşmanız gerektiğini iyice öğreniyorsunuz. İşte size iletişim dersi! Hem de uygulamalı.
Bazı turistlerle aranızda ilginç bir bağ oluşmaya başlıyor. Konuşurken öyle bağlanıyorsunuz ki karşınızdakine, boynuna sarılmak geliyor içinizden. Sanki kendinizden bir parça, en yakın dostunuz ya da kardeşinizmiş gibi hissediyorsunuz. Ama ürkütmemek adına yapamıyorsunuz. Size çantasından çıkardığı bir anahtarlığı veriyor mesela yahut ülkeme gel benim evimde misafirim ol diyorlar… Tıpkı bizim insanımız gibi sıcak ve misafirperverce. Yanlarında sizden aldıkları güzel paylaşımlarla ülkelerine dönüyorlar.. Düşününce, ülkelerine gittiklerinde sizi anlatacak olmaları mükemmel geliyor, ünlü biriymiş gibi. Siz de eve döndüğünüzde onları anlatıyorsunuz etrafınızdakilere.
Konuşma esnasında ezan okunmaya başladığında, farkında olmadan uzaklara huzurla dalmış ve kendinizi o turist için dua ederken bulabiliyorsunuz. Oysa sadece birkaç dakikadır tanıyorsunuz onu. Sevginin, paylaşmanın din, dil ve ırk engeli olmadığını anlıyorsunuz! Bazen gelip size kendi hikâyelerini anlatıyorlar. Arada bir güven oluşmuş oluyor farkında olmadan. Bu da Siz- Biz değil, “Biz” yapıyor sadece.
Karşınıza sıradan mı yoksa farklı birinin mi çıkacağını tahmin edemiyorsunuz. Benimle yaşıt bir Koreli arkadaşım oldu ve beni tekrardan görmeye gelecek. Belçika’da bir ailem var ve dört gözle yeniden görüşeceğimiz günü bekliyorum. İçlerinden bir tanesi de dünyayı yürüyerek gezen bir “Cesur Yürek”: Yuji. Birleşmiş Milletler Barış Elçisi. Ve benim arkadaşım. İlk Japon yemeğimi birlikte yediğim, evime misafir ettiğim arkadaşım. Ve onun hayatından çok güzel şeyler öğrendiğim, hala içimizdeki o uyuyan iyi kalpli devi uyandırmaya çalışan birinin olduğunu bana gösteren arkadaşım Yuji. İnsanların yapmış olduğu iyilik ve paylaşımlardan bahsederken karşılıklı gözlerimizin dolduğu, farklı dilde ve farklı kültürde ama bizden biri gibi olan bir dost. Dostluğunu ve insanlara olan sevgisini unutamayacağım.
En güzeli de turistlere gülerken gözlerinin içine bakıp duygunu paylaştığın, öğle arasında birlikte zaman geçirdiğin, yorulduğunda omzuna yaslandığın ASK ME yazılı, mavi tişörtlü arkadaşlarım. Farklı bölgelerden gönüllü olarak bu projeye katılan güzel insanlar. Turistler gibi bizimde birbirimizden farklı olan hayatlarımızda kendimizden bir parça bulup dostluğumuzu artırdık hep; güldük, eğlendik, bazen kızdık, bazen de kahkahalar attık birlikte. Sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi bağlandık. Ve bir gün görev başında olmasak, sanki bir yıl gibi geldi. Hepimiz gerçek birer “ Gönüllü” yüz!
Turistlerin Sultanahmet camiinde gözleri irice açık, yukarı bakarak etrafı heyecanla inceledikleri zaman; bir zamanlar Gladyatörlerin savaştığı, belki de milyonlarca insanın çeşitli sebeplerden öldüğü Hipodrom’da şimdi çocukların güle oynaya gezdiğini gördüğünüzde; koskoca Ayasofya Müzesi’nin bir zamanlar kilise iken ecdadımız tarafından müze haline getirilip emanet gibi korunduğunu gördüğünüzde ve Sultanahmet’le Ayasofya gibi iki dev tarihi yapıtın tam da karşı karşıya birbirine, her ne kadar farklı dini temsil etseler de, saygıyla baktıklarını, medeniyetler topraklarında insanlığa örnek olacak bir şekilde aynı toprak, aynı hava, aynı su da birbirlerini yadırgamadan, kıyaslamadan, dimdik durduklarını gördüğünüzde; canınız sıkıldığında arkadaşlarınızdan birinin elini omzunuzda hissettiğinizde, sorulan her soru karşısında ve aldığınız her tarih kokusunda kendinizdeki sevginin ve bilginin eksikliğini ve bir o kadar da çokluğunu hissediyorsanız ve bunları o iki kelimenin içinde “Ask Me” de barındırabiliyorsanız, gerçekten “Gönüllü Bir Turizm Elçisi” olmuşsunuz demektir.”
-“Ask Me!–Bana Sor!”
-“Size Ne Sorabilirim?”
– “Ne istersen…”
Sema Nur Yontan
Ask Me Gönüllüsü
Okan Üniversitesi İngilizce İşletme Öğrencisi
Yazının Kaynağı: kariyeratolyesi.com
EXPO 2016 öncesi EXPO gönüllüleri ile beraber böyle bir çalışma yapılabilir. EXPO’nun tanıtımı için de yararlı olur.
Harika bir proje. düşüneni uygulayanı tebrik etmek lazım. Aslında tam Antalya için bir proje. Kalekapısında bu gönüllülerden yararlanacaksın. Antalyalı bile Kalekapısına yabancı. Yivli Minareyi kim niye yaptırmış diye sor bilmez. Yakın geçmişte saat kulesinin adam asma işlevini sor bilmez. Mevlevihaneyi resim galerisi zanneder.