Antalya’nın Doğum ve Çocuk Büyütme Gelenekleri
|
Öznur Tanal’ın blog’unda Antalya’ya özgü doğum ve çocuk büyütme hakkında yer alan bilgileri keyifle okuduk. İstedik ki paylaşalım.
Büyüklerimiz’in Antalya’ya özgü doğum ve çocuk geleneklerinden bazıları;
1- Doğumu kolaylaştırmak için;
a) Bacaya silâh sıkılır,
b) Evde bulunan dolu silahlar boşaltılır,
c) Hamile kadın kilitli odaların ve sandıkların kilitlerini açar,
d) Kocasının avucundan su içirilir,
e) Odada bulunan bakir kızların yakalarından birer parça yırtarlarmış.
2- Hamilelik esnasında kadının bedeni zayıf olursa doğacak çocuğun kız olacağı tahmin edilirmiş.
3- Hamile kadının sağ bacağı ağrır ve biraz şişerse, doğacak çocuğun erkek olacağı zannedilirmiş.
4- Yeni doğan çocuk tuzlanmazsa bedeni ve ağzı kokarmış.
5- Yeni doğan çocuk “çabuk büyüsün” diye yıkanırken bir kere bacakları yukarı getirilerek döndürülürmüş.
6- Lohusanın başına al bağlarlarmış.
7- Lohusayı görmeğe gelenler ya paluze, çorba gibi yenecek birşey veya yaşmak, çamaşır gibi giyecek bir şey getirirlermiş.
8- İki lohusa karşılaşırlarsa “Kırk düşmemesi” için birbirlerine para ve iğne verirlermiş. (Kırk düşmesi demek; iki çocuktan birinin zayıf ve hastalıklı olması demektir.)
9- Çocuğun adı konurken bir kurban kesilir, kadınlar çağırılıp yemek verilir; bu davete gelenler çocuk için çamaşır getirirlermiş.
10- Doğan çocukları yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarının yaşamasını temin için “Durmuş”, “Durdu” , “Dursun” , “Yaşar”, “Baki” gibi adlar koyarlarmış.
11- Çocuk zayıf ve hastalıklı büyümeğe başlarsa (bu isim ona yaramadı) diye adını değiştirirlermiş.
12- Çocukları yaşamayan ailelerde şöyle bir ırvasa yapılırmış. Bunun için çocuk doğar doğmaz hiç çocuğu ölmemiş hariçten bir kadın çocuğu alarak gömleğinden geçirirmiş; bu kadın o çocuğun “gömlekten geçirme annesi” olurmuş. Bundan sonra kadın çocuğu – güya – satın alır ve ona her yıl bir kat çamaşırla az bir para verirmiş. Toplanan bu para ile sonradan bir sebile su tası alınırmış.
13- Kundaktaki çocuk yalnız bırakılırsa ağlamaktan göbeği çatlarmış.
14- Çocuğun dişi geç çıkarsa kökleri sağlam olurmuş.
15- Çocuğun ilk dişini ilk defa gören kimse onun gömleğini göğsünden tutarak boydan boya yırtar ve ona bir kat çamaşır yaparmış.
16 – Çocuğun dişi çıktığı zaman annesi tarafından buğday ve mısır kaynatılarak komşu kadınlar davet edilir. Mısır ve buğday vb.’den yapılan bu ikrama; “dirgit” denilir, davete gidenler biraz para götürürlermiş.
17- Çocuğa nazar değmemesi için koltuğunun altına mavi boncuk dikilirmiş.
18- Sesi güzel olsun diye çocuğun göbeği uzunca kesilirmiş.
19- Çocuk dünyaya gelir gelmez, o yere anası tarafından bir nal mıhı çakılırmış.
20- Vakti geldiği halde yürüyemeyen çocukların iki ayağı iple bağlanır, çocuk yol üstüne çıkarılırmış. Değirmenden un öğüttürerek dönen biri çakı ile bu ipi kesermiş.
21- Yürümeyen çocuk bir Cuma günü sâlâ vakti caminin önüne götürülür, iki kişi çocuğu kollarından tutar, biraz yukarı kaldırarak üç defa; “-salladım sâlâya karşı, yürüsün gelecek Cumaya karşı!” der ve arkalarına bakmadan eve dönerlermiş.
22- Çocuk çabuk konuşsun diye kanarya su kabından su içirilir veya ocakta kaynayan bulgurun suyu içirilirmiş.
23- Çocuk üç aylarda (yani Recep, Şaban ve Ramazan aylarında) işemeden kesilmezmiş.
24- Memeden kesilmesine karar verilen çocuk bir Cumartesi günü bir akarsu başına götürülür, İki eline birer yumurta verilir. Annesi orada çocuğunu -son defa- doyuncaya kadar emzirir. Sonra memelerine sarı sabur, kinin veya biber sürer yahut bir tutam saç kor, bu suretle çocuğu iğrendirirmiş.
25- Yürümeye başlarken sık sık düşen küçük çocuğun düşmemesi için bacakları ince bir ipekle bağlanır, ön tarafına bir parça ekmek konur, arka tarafına bir köpek getirilir; ona çocuğun iki bacağı arasındaki ipek kopartılır ve bu ekmek yedirilirmiş.
26- Çok ağlayan ve huysuzluk eden çocuklara “aydaş olmuş” derler ve bu gibi çocukları uslandırmak için çeşitli ırvasalar yapılırmış. Meselâ: Çocuğa uzak – yakın akrabalığı olmayan bir kadın çocuğun başını tavuk kümesine sokar, başından kaşık sepetini devirir ve kaşıkla başına dökermiş. Yahut bu kadın tarafından çocuk bir üç yol ağzına götürülüp oturtulur, başına ters çevrilmiş bir kazan tutulur, başka bir kadın gelerek üç defa;
“- Ne kesersin?” diye sorar. O da;
“- Huyunu keserim!” diye elindeki bıçak veya balta ile kazana dokunur bundan sonra arkalarına bakmadan eve dönerlermiş. Yahut da Çarşamba günü babasının terliğiyle çocuğun ağzına üç defa vururlarmış.
27- Zayıf ve cılız çocukları, gürbüz ve kuvvetli olsun diye cenaze önünden geçirirlermiş.
28- Konuşması geciken çocukların dilinin altı yapışık olur, onu kesmeli derlermiş. .
29- Çocuklardaki dalak şişkinliğini geçirmek için yaşlı bir kadın eline bir balta alır, çocuk sırt üstü yatırılır, eli baltalı kadın çocuğun yanında durup baltayı kaldırarak;
“- Kestim, kesiyorum” diye baltayı çocuğun göbeğine kadar yavaş yavaş indirirmiş. (Buna dalak kesme denilirmiş.)
30- Altı aylık kız çocuklarının eline kına koyarlarmış, “buna i(?) ay kınası” derlermiş. Bu münasebetle kadınlar toplanıp eğlenti parlar ve çocuğun kınalı avucuna para korlarmış.
31- Çocuk altı aylık oluncaya kadar tırnakları kesilmezmiş. İlk tırnağı kesileceği gün eli babasının kesine üç defa sokturulurmuş. Baba bu keseye bazı altın, bazı gümüş veya nikel para koyarmış. Çocuğun bu keseden her defasında çıkardığı para ile yemiş alınır, konu – komşuya ve tanıdıklara dağıtılırmış. Bu yapılmazsa çocuğun büyüdüğünde hırsız olacağına inanılırmış.
32- Kız çocukların saçlarını uzatmak için İlkbaharda kırk türlü otu kekikle kaynatırlar ve bu suyu kına ile karıştırarak kızın başına iki defa yakarlarmış.
33- Çocukların başında çıkan ve “saçkıran” denilen ufak sivilceler için zeytinyağı ile katran karıştırılır ve başa sürülürmüş.
34- Çocukların el ve yüzlerindeki temriyeyi (temre) geçirmek için bir söğüt dalı koparılarak sivriltilir ve bu sivri uçla yaranın etrafı çizildikten sonra dal duvara çakılırmış. Bu dal kurudukça yaranın da kuruyacağına inanılırmış.
Kaynakça:
Metin : Türk Akdeniz Dergisi Cilt: 1, Sayı: 2 Nisan 1937
ANTALYA FOLKLORU/ DOĞUM VE ÇOCUK BÜYÜTME HAKKINDA
Toplayan : Kültür Direktörü Kemal KAYA
Merhaba. Cumhuriyet dönemindeki kültür – sanat çalışmalarının ürünü olup gün ışığına çıkarmanın bize nasip olduğu bu makaleyi canlarla paylaştığınız için teşekkür ederim. Yazının başında adım yanlış yazılmış, düzeltirseniz sevinirim..
Öznur hanım, yanlışlık için özür diler, paylaşımınız için tekrar teşekkür ederiz.