Kültür ve Doğa Mirası; MADEN KOYU yapılaşmaya açılamaz!
Antalya’da Kemer civarında mavi tura çıktıysanız mutlaka “Maden Koyu”nu duymuşsunuzdur. Turist teknelerinin uğrak yeridir. Yeşille iç içe, deniz pırıl pırıl bir koydur. Bu koy gerçekten de “madencilik” faaliyetleri yapıldığı için “Maden Koyu” adı verilmiş.
Antalya kamuoyunda son günlerde çok enteresan bir tartışma var. Sözde Noel Baba Köyü yapma bahanesiyle, bu cennet koy yapılaşmaya açılmak isteniyor. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, bölgeyi “Taşınmaz Kültür Varlığı” ilan ederek “Koruma” altına almış.
Ancak bu karar bazılarını rahatsız etmiş olmalı ki çok tuhaf bir gelişme yaşanıyor. Antalya’daki bazı basın yayın organları “koruma” kararını alkışlamak gerekirken, adeta yapılaşmaya açılmasını savunuyor. Özellikle basının amiral gemisi Hürriyet ve Hürriyet Akdeniz’in bu konuyu manşetlere taşıması ve Noel Baba Köyü’nü savunmaları hayli ilginç.
Antalya’da elde kalan son cennet bölgelerden Maden Koyu’nu imara açacak her türlü girişimin karşısındayız. Adı “Noel Baba Köyü” bile olsa. Noel Baba Köyü yapılacaksa St. Nicholas’ın yaşadığı Demre bölgesinde yapılsın.
Gelelim Maden Koyu’nun tarihsel önemine;
Maden Koyu bölgesinde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Antalya’da ihalesi yapılan ve faaliyete geçen tek maden ocağı bulunuyormuş.
Ticaret Sanayi Odası’nın Dergisi’nde “Antalya’da Bir Endüstri Mirası: Tekirova/Maden Koyu Krom İşleme Tesisleri” konulu ilginç bir çalışma var.
Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanlarınca hazırlamış. Çok çarpıcı ve ilginç tespitler var.
“Antalya, Kemer, Tekirova, Atbükü koyu çevresinde yer alan Maden Bölgesi de üzerinde yer alan yapı kompleksiyle birlikte büyük oranda günümüze kadar ayakta kalabilmiş Antalya’nın Cumhuriyet Dönemi endüstriyel yatırımlarının nadir örneklerinden birisidir. Maden Bölgesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Antalya’da ihalesi yapılan ve faaliyete geçen tek maden ocağıdır.
Tekirova/Maden Koyu Krom İşleme Tesisleri, Antalya bölgesinde o dönemde yapılan madencilik faaliyetlerini gösterir belge özelliğinde olması nedeniyle “endüstriyel miras” niteliği taşımaktadır. Toplumsal belleğin devamlılığı için, endüstri miraslarının sahip olduğu kimlikleriyle birlikte mimarlık, tasarım ve planlamayla, gelecek kuşaklara taşınması gerekmektedir” deniliyor.
……..Teknolojik gelişmeler ve hizmet sektörünün gelişimi, sanayisizleşme ve sanayinin desantralizasyonu sürecinde kentlerde atıl duruma düşen eski endüstriyel yapılar ve alanlar, insanlık tarihinin önemli bir döneminin tanığı olması açısından özel bir öneme sahiptir ve bu önemi nedeniyle günümüzde miras olarak kabul edilmektedir.
Endüstriyel mirasın önemi, dünyanın büyük bir değişim içine girdiği endüstri döneminde insanların günlük yaşantısına tanıklık ediyor olması ve insanların bu dönemde nasıl yaşamış ve çalışmış olduklarını anlamamızı sağlayan bir belge olmasından da kaynaklanmaktadır.
Endüstri alanları ve yapıları, üretimi gerçekleştiren mekanik donanımları ve içinde yer aldıkları strüktürlerle birlikte, bir ülkenin sosyo-ekonomik geçmişinin önemli göstergeleridir.”[1]
Ülkemizde sanayileşme özellikle Cumhuriyetin ilanı ile ivme kazanmıştır. Farklı alanlarda üretim yapan fabrika yapıları zaman içerisinde hızlı teknolojik gelişmeler ve verimliliğin sağlanamaması gibi nedenlerde işlevlerini yitirmiş, bir kısmı yok olmuş, bir kısmı ise yeniden işlevlendirilerek günümüzde yeniden kullanılır duruma getirilmiştir.
Endüstrileşmenin geç geliştiği ülkemizin, Antalya gibi dönemin küçük sayılabilecek, kırsal üretimin hakim olduğu kentlerinde, Cumhuriyet Dönemiyle birlikte yapılan nadir endüstriyel yatırımlar, savaştan yeni çıkmış bir ülkenin yaşadığı zorluklar, imkansızlıklar dikkate alındığında ayrıca önem arz etmektedir.
Antalya, Kemer, Tekirova,Atbükükoyu çevresinde yer alan Maden Bölgesi de üzerinde yer alan yapı kompleksiyle birlikte büyük oranda günümüze kadar ayakta kalabilmiş Antalya’nın Cumhuriyet Dönemi endüstriyel yatırımlarının nadir örneklerinden birisidir.
Maden Bölgesi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Antalya’da ihalesi yapılan ve faaliyete geçen tek maden ocağıdır.
Yedi meşale edebiyat topluluğunun kurucuları arasında bulunan, Hakim olarak Antalya’da görev aldığı yıllarda Türk-Akdeniz dergisinin yazı kadrosunda yer alan Muammer Lütfi Bahşi, Cumhuriyetin 15. Yılına girerken Cumhuriyet Antalya’sını anlattığı yazısında Tekirova krom madenlerini, Cumhuriyetin Antalya’ya getirdiği bir değer ve Türk madenciliğinin yeni bir zenginliği olarak göstermiştir.[2]
Cumhuriyet öncesi dönemde Antalya’nın çeşitli mevkilerinde madenlerin yer aldığı tespit edilmiş hatta Kumluca’nın Ağva ve Karataş bölgeleri için maden arama ruhsatı verilmiştir ancak herhangi bir teşebbüste bulunulmamış, Antalya’daki yeraltı zenginliklerinden Cumhuriyet Devrine kadar yararlanılamamıştır.
Atbükü Koyu çevresindeki krom madeni, Sırp Asıllı Aleksandır Fason adındaki maden arayıcısı tarafından bulunmuş, Mısır Hidiv Hanedanı’na mensup Prens Tosun ve Genç Mehmet Bey adındaki iki sermayedar tarafından[3] 1936 yılında[4] faaliyete geçirilmiştir. Alanın 1932 yılında Kirazzade Mehmet Sadık Bey’e ihalesine ilişkin Kararnamede Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal’in imzası bulunmaktadır.
Söz konusu alanda o güne kadar yapılan madencilik faaliyetlerinin, kromun aranması ve elde edilen kromun külçe halinde ihraç edilmesi bazında kalması, sermayedarların zarar etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu duruma çözüm bulmak amacıyla, hissedarlar 1937 yılında Mösyö Villemont adındaki uzmanı alana göndermişlerdir. Uzmanın; Tekirova’daki krom madenlerinin toplu biçimde bulunmaması nedeniyle teksif fabrikası kurulmadıkça verimli çalışmanın mümkün olmayacağı yönündeki görüşü doğrultusunda, Amerika’dan bir çok yıkama ve teksif makinesi sipariş edilmiş; madenin olduğu gibi fabrikaya getirilerek tasfiyeden geçirilmesi ve asıl değerli madenin ortaya çıkarılmasını sağlayacak kompleksin kurulma çalışmalarına başlanmıştır[5].
Dönemin Tekirova Maden Şirketi Müdürü olan Lütfi Barışta’ın 05.11.1938 tarihli yazısında; Bölgedeki bina inşaatları ile makina yataklarının tamamlandığı, iş ve tezgâhlar arasında demir rayları ve yolların döşendiği, tahmil-tahliye iskelesinin ise tamamlanma aşamasında olduğu belirtmektedir. Aynı dönemlerde Burhanettin ONAT da maden işletmesinin doktorluğu görevini üstlenmiştir. Hatta Atbükü madenlerinde geçen bir geceyi Türk Akdeniz Dergisi’nin Duygular ve Anılar kısmında “Madende Bir Gece” başlığı altında yayınlamıştır.[6]
1938 yılından 1990’lı yılların ortalarına kadar aralıklarla da olsa alanda madencilik faaliyetleri devam etmiştir. 1958 yılında Freya STARK tarafından yazılan “Alexanders’sPath” adlı kitapta, koyun güneyinde konut yapılarının, kuzeyinde ise krom yıkama tesislerinin yer aldığından ve fabrikanin aktif olarak çalıştığından bahsedilmektedir. Kuzey yamaçlardan elde edilen ham madde, öncelikle stok alanında biriktirilmekte, sonrasında fabrika içerisinde yer alan makinelerle kırılma sürecine tabi tutulmaktadır. Kırılan madenler akarsuda yıkandıktan sonra iskeleden Amerikan gemilerine yüklenmektedir.
Madencilik faaliyetinde kullanılan yapılar, Atbükü Koyu’na dökülen Kargayanı Deresine yakın mesafede konumlanmaktadır. Bu yapılar; üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği endüstri yapıları, hammaddenin saklandığı depo yapıları, ürünün gerekli yerlere iletilmesini sağlayan ulaşım yapıları ve işçilerin kaldığı işçi yerleşimleri şeklinde gruplandırılabilir.
Atbükü Koyu’nun hemen kuzeyinde endüstri yapısı yer almaktadır. 1930’lu yılların sonuna doğru inşa edilmiş ve ileri dönemlerde onarım gördüğü tahmin edilen moloz taş örgülü, beşik çatılı, tek mekanlı bu yapı, kromun kırılması ve rafine edilmesi fonksiyonuyla kullanılmıştır. İçerisinde halen krom kırma işlemini gerçekleştiren makineye ait motor parçaları bulunmaktadır.
Koyun kuzeydoğusundaki yamaçlarda, istinat duvarı görünümündeki yüksek duvarlar ile farklı kütlelerdeki yapı kalıntıları göze çarpmaktadır. Depolama amaçlı kullanılan bu yapılar genel olarak yamaca konumlanmış, moloz taş örgülü, bir veya iki kat yüksekliğinde yapılardır. Söz konusu taşınmazlar arasında en dikkat çekici olanı, çok dik bir yamaca konumlanmış, yerden yaklaşık 12 metre yüksekliğe sahip, zeminden tavana kadar kesintisiz bir mekânı bulunan, moloz taş örgülü, yer yer demir ile güçlendirilmiş stok yapısıdır. Yapının birbirinden farklı kotlarda konumlandırılmış birimleri, yüksek kottaki krom madeninin alt kotlarda toplanmasına yönelik tasarlanmıştır.
Koyun kuzeyinde ve güneybatı kısımlarında ise işçi konutları olarak kullanılmış, moloz taş örgülü, bir kısmı çimento sıvalı yapı kalıntıları yer almaktadır. Yapıların bir kısmı temel seviyesine kadar yıkık durumda iken bazıları çatı seviyesine kadar ayakta kalmıştır. Bazı yapıların yakınında su kuyuları yer almaktadır.
Ayrıca Kargayanı Deresi’ne yakın mesafede, moloz taş örgülü, silindirik kuyular bulunmaktadır. Bu kuyuların madencilikte şaft olarak tanımlanan kuyular olduğu tahmin edilmektedir.
Bölgedeki endüstri yapılarının kullanımına hangi yılda son verildiği bilinmemektedir. Ancak, alanın 1972 yılında Milli Park olarak ilan edilmesi ve bölgenin Tekirova Adrasan Gelidonya Arası I.Derece Doğal Sit Alanı sınırları içerisinde kalması, işlevini yitirmiş krom işleme tesislerinin günümüze kadar korunabilmesini sağlamıştır. Bölgedeki endüstri tesisleri ile bu tesislere hizmet eden yapılar Kültür ve Turizm Bakanlığı Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca 2014 yılında korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
Kurul kararında;Krom madenciliği faaliyetleri nedeniyle Maden Koyu olarak bilinen Atbükü Koyu ve çevresindeki Maden Bölgesi’nin, Cumhuriyet Dönemi’nin sanayileşme ve kalkınma politikası doğrultusunda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Antalya’da ihalesi yapılan ve faaliyete geçen tek maden olduğunu, bölgede yer alan yapıların kitlesi, formu, gabarisi, plan şeması, cephe düzenlemesi, kullanılan malzemeleri ve yapım yöntemleri ile o dönemde yapılan madencilik faaliyetleri ile devrin sosyal ve ekonomik özelliklerini yansıtan endüstri mirası niteliğini taşıdığını vurgulamıştır.
Bugün önemli bir Milli Parkımızda, turizm alanında ve dünyanın sayılı yürüyüş rotalarından kabul edilen Likya Yolu güzergahında bulunan Maden Koyu’ndaki maden işletmesi eğer günümüze kadar faaliyetlerini sürdürebilseydi, bulunduğu bölgenin eşsiz doğal özellikleri ve güzelliklerinin yok olacağı bir gerçektir.
O nedenle günümüzde Antalya bölgesinde faaliyet gösteren taş ve maden ocaklarının Antalya kentinin doğasına, peyzajına, coğrafik ve toplumsal yapısına getirdiği olumsuzluklar da dikkate alındığında, maden işletmesinin faaliyetine son verilmesi Antalya kenti için bir kazançtır.
Diğer yandan, aynı maden işletme tesisi, Cumhuriyet dönemi sanayi kültürüne ait tarihi, teknolojik ve mimari değeri olan kalıntıları içermesi, Antalya bölgesinde o dönemde yapılan madencilik faaliyetlerini gösterir belge özelliğinde olması nedeniyle “endüstriyel miras” niteliği taşımaktadır.
Toplumsal belleğin devamlılığı için, endüstri miraslarının sahip olduğu kimlikleriyle birlikte mimarlık, tasarım ve planlamayla, gelecek kuşaklara taşınması gerekmektedir.
Bu nedenle, doğru plan kararları, tasarım ve mimari çözümlemelerle Tekirova’daki krom madeni tesislerinin yeniden işlevlendirilmesi, örneğin o dönemdeki madencilik faaliyetlerinin anlatıldığı bir endüstri müzesine dönüştürülmesi, Antalya’nın endüstriyel tarihinin gelecek kuşaklara aktarılmasının yanında, turizmle birlikte endüstri mirasının da kullanılarak korunmasını sağlayacaktır.
Böylelikle, belki de madencilik sektörünün geçmişi, Antalya’da hep olumsuz örneklerle alınan bu sektöre kültürel ve doğal değerlerin, toplum için önemini, ekonomik ve sosyal getirilerinin olabildiğini gösterecektir.
HAZIRLAYANLAR:
Melike GÜL- Şehir Plancısı-Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü
Emine BARBAROS AKAY – Mimar- Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü
Arzu AKTAŞ – Arkeolog – Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü
Cafer GÜVEN – Harita Müh.- Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü
Kaynakça:
[1] Müge CENGİZKAN, TMMOB Mimarlar Odası Bülten 45, 2006
[2] Türk-Akdeniz Dergisi, Cilt 1, Sayı 5, 1937
[3] Macit SELEKLER, Yarımasrın Arkasından,23
[4] Dr.Muhammet GÜÇLÜ, XX.Yüzyılın İlk Yarısında ANTALYA, 73, 1997
[5] Lütfi BARIŞTA, Tekirova Krom Madenleri, Türk-Akdeniz Dergisi, 05.11.1938
[6] Muhammet GÜÇLÜ, Dr.H.Burhanettin ONAT ve Hayatı, 94,2004
Benzer Yazılar
-
Plancia Magna şehre iniyor, Kaleiçi’nde festival başlıyor
Yorum yapılmamış | Eki 10, 2019
-
ANTALYA’YI “Rota Antalya” MOBİL UYGULAMASI İLE KEŞFEDİN!
Yorum yapılmamış | Eyl 4, 2020
-
“Tiyatro, doğduğu topraklarda yeniden canlanıyor”
Yorum yapılmamış | May 16, 2024
-
Kaş Caz Festivali Programı Açıklandı
Yorum yapılmamış | Tem 9, 2020
Ben her şey için, bu güzel yazı için (kimin kaleme aldığını tahmin edebiliyorum:))) çok ama çok teşekkür ediyorum… Sizler gibi güzel insanlar iyi ki var… melike gül
İlk fotoğrafta sol üst tarafta Burhanettin Onat var… Antalya’da zamanında yapılan tüm güzelliklerde onun imzası vardır. Bugün Kepez Belediyesi tarafından örnek bir çalışma ile kent parkı yapılacak olan Dokuma Fabrikasında da onun imzası var. Saymakla bitmez hizmetleri ama fotoğrafta görünce şaşırdım doğrusu…
Yazı ise harika olmuş. Antalya’nın bir zenginliğini daha sizin sayenizde uzmanlarından öğrendik.
Adı ya da amacı ne olursa olsun bu koya çakılacak her bir çivi Antalya’nın bağrına çakılmış olur. Yazık ki Koruma kurulu karşı çıkıyor, yapılaşma olmasın diyor Hürriyet grubu destekliyor olsun diyor.
Pes yani…
Saygılarımla,
Gülseren Kırnaz
Emekli Hemşire
bu cennet koy korunsun yeter, müze falan da yapılmasın, zaten bütün koylar, sahiller otel oldu. burası da doğal haliyle kalsın.
Selam,
dün bu koya yani bu paslanmış makinanın olduğu koya gittim.Yol o kadar bozuk o kadar bozuk ki anlatamam ve umarim bu şekilde kalır.Buraya yol falan yaparlarsa mahvetmeyi başarırız.O koca paslı aletin ne zaman ve nerden kaldığını çok meral ettim ve sonunda buldum.Detaylı bilgi ve açıklamalar için çok teşekkür ederim.Ellerinize sağlık.
O koyu satan da alanda lanet olsun