Antalya’nın Ağaç Müzesi: ÇIĞLIKARA

En sonda yazacağımızı en başta yazalım:

“Lübnan’da Sedir Ormanlarını Ordu korurken, bizde Taş Ocağı İşletmecileri’nin gözetiminde.”

Yanıbaşımızda ne zenginliklere sahibiz de çoğundan habersiz ömür tüketiyoruz bu kentte…

Dünya’nın en büyük, en güzel Sedir Ormanları’nın Antalya’da bulunduğunu kaçımız biliyor acaba…

Kaçımız bu eşsiz doğayı yerinde görüp içine çekme fırsatını elde etti…

Kim 2000 bin yıllık ağaca kulağını dayayıp gördüklerini anlatmasını istedi…

Ya da elini ağacın yüreğine koyup kalp atışını hissetti…

Elmalı- Çığlıkara Milli Parkı doğayı hissetmek için en önemli adreslerden biri.

Gidenler, görenler hissedebilenler şanslı, gitmeyenlerde bu güzellikleri görerek bu şansa nail olsunlar…

Bugün Tabiatı Koruma Alanı olan ve Elmalı-Finike sınırında yer alan Çığlıkara Ormanı, nadide ağaçların optimum yayılış alanıdır. Bin ve iki bin yaşını deviren ağaçların boy gösterdiği orman, 15.889 hektarı kaplıyor.

Elmalı’ya 55 kilometre, Antalya’ya ise 165 kilometre uzaklıktaki Çığlıkara‘yı oluşturan Lübnan sedirini kıymetli kılansa kerestesinin yumuşaklığı, eşsiz kokusu ile dayanıklılığı.

(Elmalı ilçesi, Kızılağaç, Zümrütova ve Tekkeli köyleri sınırları içerisinde yer almaktadır. Sahaya Antalya-Finike-Elmalı veya Antalya-Korkuteli-Elmalı yolları ile ulaşılmaktadır.)

Halk arasında katran olarak bilinen ünlü Sedir ağacı, Türkiye’de Batı ve Orta Toroslar ile Doğu Toroslar’ın iç ve dış bölümlerinde, anti-Toros ve Amanos Dağları’nda bulunuyor.

Vaktiyle dünyanın en güzel, en hızlı gemileri Antalya’da yapılırmış, bu gemileri yapan ellerin ustalığı kadar, yapıldığı ağaçların kerestesi de dillere destanmış bütün dünyada.

Süveyş Kanalı açılırken, Antalya ormanlarından kesilen ağaçların keresteleri buradan Mısıra gönderilmiş. Süveyş Kanalı bu ormanların on binlerce, yüzbinlerce ton kerestesini yutmuş.

Mısır’a demiryolu yapılırken de on binlerce ton travers gitmiş bu zümrüt ormanlardan Afrika’ya. Suriye de buradan kereste çekmiş.

Sedir ağacının asıl yayılışı Anadolu’nun güneyinde; Köyceğiz’den Kahramanmaraş’a uzanan 650 – 2000 metrelik yükseklikler arasında. Ancak Anadolu’daki sedir ormanları da tarih boyunca tahribatlardan payını almış. Kilikia’yı İÖ 19. yüzyılda işgal eden Mısırlılar, yılda 10 bin sediri keserek İskenderiye Limanı’na taşımışlar. Osmanlı döneminde 1464 kilometrelik Hicaz Demiryolu inşaatı’nda da sedir kullanılmış ve bu ormanlar büyük ölçüde tahrip olmuş.

Romalı General ve devlet adamı Antonius’un Antalya ve çevresini armağan ettiği Kleopatra’nın ünlü gemisi de, Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanması da aynı sedir ağaçlarıyla yapılmış.

Milattan önceki dönemlerde Sedir, güzel kokusu, çürümemesi ve renginin güzelliği nedeniyle saray ve tapınakların yapımında, firavun ve üst düzeydeki devlet görevlilerinin mumya tabutlarının hazırlanmasında, beyaz reçinesi de mumyalamada kullanılırmış.

Havva ile birlikte cennetten kovulan Adem iyice yaşlanmıştır ve öleceğini hisseder. Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu amaçla üç oğlundan birini cennet bahçesine gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Adem’in oğlunun duası üzerine iyi – kötü ağacından aldığı üç tohumu ona verir ve öldükten sonra babası nın ağzına koyup öyle gömmesini söyler. Adem ölür ve şimdi Lübnan’ın bulunduğu topraklara gömülür. Ve Adem’in ağzından yeşeren üç tohumdan Akdeniz ikliminin simgesi üç ağaç filiz verir: Zeytin, servi ve sedir… Sedir ormanları tarihte en geniş yayılımını Lübnan’da yapmıştı, efsanenin çıkış noktası belki de budur. Ama Lübnan’daki sedir varlığı Fenikelilerle başlayıp Assur, Babil ve Pers döneminde süren tahribatlarla bitme noktasına geldi. Bugün Lübnan’ın bayrağına ve parasına simge olan sedir ağacı günümüzde orada sadece 7 hektarlık bir alanda, 2 bin 500 yaşında olduğu tahmin edilen 400 ağaçtan ibaret.

Kutsal kitaplarda büyüklüğün, gücün, görkemin, ünün, onur ve zenginliğin simgesi olan sedirin en mükemmel yetiştiği topraklar ise Çığlıkara Ormanı…

Çığlıkara’nın en önemli özelliği sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın en nadir sedir ormanlarından birine sahip oluşu. Yüzlerce yıl ayakta kalan sedir ağaçları genç yaşlarında düzgün büyüyor, tepe kısmı yaklaşık 200 yaşından sonra bozularak şemsiye biçimini alıyor.

Çığlıkara’nın alt kesimlerinde yazlar kurak ve sıcak, kışlarsa soğuk ve yağışlı geçiyor. Ormanı oluşturan sedirler arasında ardıçlar da boy gösteriyor. Ancak ardıçların hükümranlığı iki bin metreyi aşkın yükseklikte başlıyor. Bu olağanüstü güzellikteki doğa parçasının sakinleri arasında yeşil ve mavi Lübnan sedirinin dışında bozardıç, katranardıç, kokulu ardıç, meşe, akçaağaç, dişbudak ve kavak ağaçları da bulunuyor. Yüksekliğe göre değişim gösteren bitki örtüsü açısından da çok zengin olan orman, tavşan, tilki, keklik, yaban domuzu, kartal ve şahinleri de bağrında besliyor. Bahar gelirken titrek kavak, hüsnüyusuf, menekşe ve ballıbabalarla yeryüzünde bir cennete dönüşen Çığlıkara Ormanı’mn bilinen en yaşlı sakinlerinden Baba Sedir 2.36 metrelik eni ve 28 metrelik boyuyla göze çarpıyor. Yaşıysa tahminen 1000 civarında. Ancak ormanın en görmüş geçirmişi Baba Sedir değil. Koca Katran adı verilen sedir ağacı tam 2000 yaşında. 2.82’lik çapa sahip bu anıt ağacın boyuysa 25 metre.

Yangın kulesinin bulunduğu Çivkuş Tepesi’nin güney yamacı, iki bin metreyi aşan yükseklikte, biri diğerinden ayrıksı duran ve tek başına yaşayan ardıçlarla bezeli. Bu dirençli ağaçlar rüzgâr, güneş ve soğuğun etkisiyle ilginç figürler oluşturuyor. Anıt ağaçları, muhteşem yaban hayatı, endemik bitki örtüsü ve olağanüstü güzelliğiyle sedirlerin doğal müzesi olarak kabul edilen Çığlıkara, mutlaka görülmesi, mümkünse kısa süreliğine de olsa yaşanması gereken yerlerden. Baba Sedir ve Koca Katran sizleri bekliyor…

Yusuf  Yavuz acikgazete.com sitesinde “Andre Gide Çığlıkara’ya Neden Geldi?” başlıklı yazısında ilginç bir hikayeyi aktarıyor;

“Andre Gide, Fransız edebiyatının en saygın isimlerinden biri olarak bilinir. İki dünya savaşını yaşayan, insanlığın en temel sorunsallarına değinen ve sömürgeciliğe karşı yürüttüğü fikir mücadelesiyle de önemli bir dünya aydını…

Gide, 1869-1951 yılları arasına sığdırdığı yaşamı boyunca dikkat çekici bir çok roman ve inceleme yazmış. Bunun yanında yaptığı uzun seyahatlerle de biliniyor. Kuzey ve Orta Afrika, Rusya ve pek çok Avrupa ülkesi, Gide’nin seyahat ettiği yerler arasında anılıyor…


Ancak Gide’nin pek bilinmeyen Türkiye gezisindeki en önemli durağının Elmalı olduğunu öğrendiğimizde bu öykünün peşine düşüyoruz…
Aslen Elmalılı olan ve bölgenin coğrafyasını karış karış bilen Ünsal Özçakır, Çığlıkara ormanlarının önemini aktarırken, ünlü Fransız romancı Andre Gide’nin, 1946 yılında bölgeye gelerek kamp yaptığını ve bir ay kaldığını anlatıyor.

Yıl 1946… O yıllarda Elmalı’da görevli Fransızca Öğretmeni Kemal Özbayrı, dil eğitimi için Fransa’ya gider. Paris’te kaldığı günlerde Andre Gide ile tanışır ve dost olurlar.

Özbayrı, Paris günlerinde dostluğundan hoşnut olduğu Gide’yi Elmalı’ya davet eder ve Türkiye’ye döner. Kısa süre sonra Gide Özbayrı’nın davetine icabet eder ve 1946 yazında Elmalı’ya gelir.

Özçakır bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “ Andre Gide, önce Avlan Gölü kıyısında bir çadır kuruyor. Orada yaklaşık bir ay kadar kalıyorlar. O zamanlar Çığlıkara’da bulunan ötücü kuşların seslerini yanında getirdiği teybe kaydediyor Gide. Çığlıkara ve Avlan kıyıları, dünyanın en güzel sesli kuşlarının geçiş noktalarından biriymiş o yıllarda. Bugün bile gitseniz ormanın derinliklerinde duyabilirsiniz muhteşem ötüşlü kuşların sesini…”

Ünsal Özçakır, Gide’nin ölümünden sonra yakınlarının da Elmalı’yla olan bağını koparmadığını anlatıyor. 1957 yılına kadar da yakınları gelip gitmiş Elmalı’ya. “Abdullah Ekiz’in evinde kalırdı çocukları” diyor. Gide’nin Elmalılı dostu Kemal Özbayrı’nın bir oğlunun bugün hayatta olduğunu ve anımsadığı kadarıyla adının da Metin söylüyor Özçakır. Belki de Gide’nin Avlan kıyılarında ve Çığlıkara’da geçirdiği huzur dolu günlerin belgesi olabilecek fotoğraf ya da başka yazılı tanıklıklar vardır tozlu albümlerin arasında.

Elmalı’da, Kaş’ta, Antalya ve birçok kentten Çığlıkara’daki madenci vahşetini duyan, gören dostların ortak vurgusu da tam da bu noktaya işaret ediyordu; “ insan içinde yaşadığı bu coğrafyaya nasıl böyle hoyratça kıyabilir?…”

Dün Andre Gide’nin kuş seslerini dinleyerek ruhunu sağalttığı ormanlarda bugün iş makineleri ve dev kamyonların gürültüsü kol geziyor…

Resimler: http://yolumaciktin.blogspot.com/2011/12/arda-kalanlarn-olumsuzlerin-evi-cglkara.html

Kaynaklar: Skylife 2002/11 – www.forumgercek.com

8 Yorum

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir