Bir Bakan’ın gözünden Kaş!
|Eski Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, Hürriyet Seyahat eki okurları için “Kaş”ı anlatan güzel bir yazı kaleme almış. Ülkenin kültür faaliyetlerinde uzun yıllar söz sahibi ve yön veren birinin yazısı olunca haliyle ilgimizi çekti. Keyfile okuduk. Önemli tespitler var. Sayın Günay’ın hoşgörüsüne sığınarak okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Sokakları yasemin kokan mavinin başkenti Kaş
Rivayettir, Fatih Sultan Mehmet Han, Karadeniz’in en güzel doğa parçalarından biri olan Amasra’yı gördüğünde “Lala” demiş, yanındaki hocası Akşemsettin’e, “Çeşm-i cihan (cihanın gözbebeği) bu mu ola?” Fatih merhum, eğer Akdeniz kıyılarına inip Batı Antalya’yı görse idi, herhalde sadece böyle güzel bir cümle ile yetinmez, şiir söylerdi. Türkiye’nin Güneybatı Anadolu kıyıları, yeryüzünün en güzel yerleşim yerlerinden biridir. O yüzden de bu kıyılar, antikçağlardan beri dünyanın en güzel şehirlerinin kurulduğu, en görkemli anıtların yapıldığı, uygarlıkların geliştiği yeryüzü parçaları arasında olmuştur.
Amasra’yı bir çok kez gördüm. Bakacak Tepesi’dnen manzara gerçekten doyumsuzdur. Amasra gibi, her seferinde durup, güzelliğini uzun uzun içime çektiğim yurt köşelerinden biri de Kaş’tır. Akdeniz’in derinliklerine inmek ister gibi uzayıp giden Çukurbağ Yarımadası, bir yanda Bucak, öte yanda Bayındır koyları, karşıda, denize sırtını, Anadolu’ya -kucaklaşmak ister gibi- yüzünü dönmüş Meis Adası ile Kaş manzarası, anlatılamaz; görülür ve yaşanır. Kaş, Antalya ile Muğla arasında bir sahil- tatil kasabasıdır.
Antik Likya’nın Antiphellos adıyla bilinen yerleşimlerinden birinin üzerindedir. Sahnesinin ardında deniz görünen küçük Roma tiyatrosu ve şehrin simgesi haline gelmiş -cıvıl cıvıl bir alışveriş ortamı olan Uzun Sokak’ın başında- aslanlı lahit, her adımınızda size, doğal güzelliğin içine sinmiş tarih zenginliğini anımsatır.
Alternatif turizmin merkezi
Kaş, Türkiye’nin gelecekte önemini ve değerini daha çok kavrayacağı özel turizm merkezlerinden biridir. Kasabanın içinde ve yakın çevresindeki butik otel ve pansiyonlarda, otobüslerle kitleler halinde dolaşanlar yerine, doğanın ve tarihin zenginliğini öğrenmeye, mutfağın ve yerel kültürün tadına varmaya çalışan küçük gruplar konaklar.
O nedenle Kaş, birbiriyle yarışan görkemli otellerle dolu, ama ardındaki kasabalarda keyifle çay bile içebileceğiniz bir mekânı olmayan alışılmış turizm merkezlerinden oldukça farklıdır. Renkahenk begonvillerle süslü sokakları, renkli hediyelik eşya satıcılarının yanı sıra Akdeniz mutfağının en güzel ürünlerini tadabileceğiniz yeme içme yerleriyle doludur.
Her keseye hitap eden otel ve lokantaları gibi, gürültüsü kulakları tırmalamayan bir eğlence yerine gidip yahut birkaç arkadaşınızla bir duvar üstüne oturup, mavinin koyuluğuna dalabileceğiniz, renklerin, ışıkların ve müziğin tadını çıkarabileceğiniz keyifli bir gece yaşamına da sahiptir.
Yarımada, Kaputaş, Patara…
Çevrede görülebilecek yerler saymakla tükenmez. Yıllar önce Ankara Gazeteciler Cemiyeti üyelerinin keşfettiği ve yerleştiği Çukurbağ Yarımadası, tanınmış-eski gazetecilerin adlarını taşıyan çiçekli sokakların arasında yürümek ya da araçla küçük bir tur atmak için başlı başına bir rotadır. Ayrıca ‘Likya Yolu’ gibi uzun yürüyüş ya da dalış meraklıları için Kaş, tam bir merkezdir. Tekneyle ulaşabileceğiniz hemen yakındaki Bayındır Koyu yahut bir saat mesafedeki Kekova da mavi tur yolcularının özel duraklarındandır.
Denize girmek için, konakladığınız yere göre kısa mesafeli yolculukları göze almanız gerekebilir. Hemen yakındaki ‘Büyük’ ve ‘Küçük Çakıl’, ‘Limanağzı’ ya da ‘İnceboğaz’ yerine, yarım saat daha fazla yolculukla dünyanın en güzel plajları arasında sayılan Kaputaş’a ya da Patara’ya ulaşabilirsiniz.
Patara, önce ayrı bir belediye iken, şimdi Kaş’ın bir mahallesi olan -30 km. batıda, yoğun bir İngiliz yerleşimi haline gelen- Kalkan bir tarih ve doğa harikasıdır.
Türkiye’nin en uzun plajları arasında sayılan, eşsiz güzellikteki kumsalı ‘caretta caretta’ koruma alanıdır. Bir dönem bölgenin başkenti de olan Patara’da -yılların emeğiyle ortaya çıkarılan- Likya ve Roma kalıntıları gerçekten görülmeye değer. Tabii, buralara kadar gelmişken, hemen yakındaki, -UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan- Ksanthos ve Letoon ören yerlerini görmeden dönerseniz, ileride yeniden gelmek zorunda kalırsınız.
Kaş’ı koruyalım!
Kaş, bütün bu zenginlikleriyle, kitle turizmine alternatif sayılan, tarih, doğa, kültür meraklılarının gittikçe daha fazla ilgi gösterdiği, bireysel, butik yeni turizm türlerinin gelişimi için özel önem taşıyan bir merkezdir.
Yaşanan bu son krizden önce, dünyanın altıncı önemli turizm merkezi haline gelen Türkiye’de, kitle turizmi merkezlerinin yanı sıra Kaş, Kalkan, Alaçatı, Seferihisar, Ayvalık, Ünye, Amasra gibi farklı bireysel arayışlara yanıt veren yerlerin sayısı -ne yazık ki- çok değildir.
Oysa dünyanın gidişi alternatif turizm türlerinin çeşitlendirilmesi ve bu tür özel yerlerin özelliklerinin korunması yönündedir. Türkiye’de de, turizmin çeşitlendirilmesi ihtiyacı karşısında, Kaş gibi merkezlerin sayısının artırılması ve özelliklerinin korunması şarttır.
Kaş’ın sokaklarında keyifle gezerken, bu güzelim tatil kasabasının önümüzdeki on yıllarda nüfusunu katlamayı ve çevrede korunması gereken tüm doğa parçalarını, Çukurbağ Yarımadası dahil, parsellemeyi amaçlayan açgözlü, -sözde plan adı verilen- talan söylentileri, insanın ufkunu karartıyor.
Şehircilik adına, hele turizm adına bu tür ‘plan’ları yapmaya kalkanlara, hemen karşıda, yüzme mesafesindeki Meis’i görmelerini öneriyorum. Yunanistan’ın bu en güney adasındaki yerleşim (Castelrosso) düzgün sokakları, tertemiz sahili, pastel boyalı evleriyle, bizim, bütün toprak parçalarında apartmanlaşmak için hız alan kıyı kasabalarımızın ve Kaş’ın karşısında, özenle korunmuş bir sanat eseri gibi duruyor.
Doğanın ve tarihin bize armağan ettiği nice güzel mekânın, rant hırsıyla gözünü çıkarmışken, güzelim ‘Kaş’ımızı ve benzerlerini, nüfus ve konut yığarak patlatmaktan sakınmanın, korumanın, ülkemize ve dünyaya karşı onurlu ve sorumlu bir ödev olduğuna inanıyorum.