Bir kültür-sanat profesyonelinin İstanbul’dan Antalya’ya uzanan hikayesi
|Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın kurduğu ATSO Eğitim Araştırma ve Kültür Vakfı tarafından hayata geçirilen Antalya Kültür Sanat, yaklaşık bir yıldır profesyonel bir kültür projeleri yönetimi uzmanına emanet: Münevver Eminoğlu’na.
Açıldığı günden beri sergileriyle sanat severlerin beğenisini kazanan AKS, Münevver Eminoğlu’nun kadroya katılmasıyla birlikte sergi dışı etkinlikleriyle de ilgi topluyor.
Kendi deyimiyle tamamen ailevi nedenlerle geldiği Antalya’da aklında çalışmak hiç yokken kısa süre içinde kendini yine kentin çiçeği burnunda kültür kurumu AKS‘de yöneticilik yaparken buluyor.
Uzun yıllar İstanbul kültür-sanat hayatına yön veren kurumlarda kültür projeleri yönetimi yapan Münevver Eminoğlu, AKS için; “Burası işadamları örgütünün desteklediği bir kültür-sanat kurumu, dolayısıyla işadamlarından oluşan bir yapı ve bir iş adamı için böyle bir yatırım kârlı bir şey olsaydı TÜSİAD yapardı. TÜSİAD’ın yapmadığını ATSO’nun yapıyor olması çok önemli” değerlendirmesini yapıyor.
Aslında şehir plancısı olan Eminoğlu, kültür-sanat işlerinin mutfağına 1994 yılında Tarih Vakfı’nda işe başlayarak adım atıyor. Vakfın Habitat etkinlikleri kapsamında organize ettiği Darphane-i Amire’deki sergi hazırlıkları sırasında hiç bilmediği bu alanı, zamanın kısalığı, işin yoğunluğu sayesinde çok kısa sürede öğrenmek zorunda kalıyor. Giriş o giriş, işi çok seviyor ve bir daha da hiç bırakmıyor. Öyle ki organize ettiği etkinliklerin her türlü detayıyla hala bizzat ilgilenecek kadar -kimseyi bulamayınca sahnedeki sanatçıların suyunu getirmek de dahil- işine duyduğu ilk günkü heyecanını koruyarak.
Kültür-sanat işlerinin yanı sıra organik tarıma da el atmış olan çok değerli kültür-sanat insanı Münevver Eminoğlu’yla, Antalya Kültür Sanat’ta Antalya’nın kültürel hayatını ve kültür-sanatla dolu dolu geçen yıllarını konuştuk.
Seher Özen KARADENİZ
*Uzun yıllar İstanbul’un önde gelen kültür-sanat kurumlarında -Tarih Vakfı, Garanti Galeri, Yapı Kredi Kültür Merkezi- yöneticilik yaptınız. Garanti Galeri gibi kimi sanat kurumlarının da kuruculuğunu yaptınız. Sizi kültür-sanat alanındakiler çok yakından tanıyor aslında. Antalyalı sanat severler için kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Şehir plancısıyım. ODTÜ’den 1980’de mezun oldum. 1988’e kadar bu işi yaptım. 1994 yılından bu yana da adını kendi verdiğim –gülüyor– kültür projeleri yönetimi işini yapıyorum. O zamana kadar şehircilik yapmıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştım. Şehircilik masterı yapmak için Fransa’ya gittim. Yaklaşık beş yıl kadar Fransa’da yaşadım. En son belediyede çalışırken yönetim değişince biraz tesadüfler, biraz iş imkanları, Tarih Vakfı’nın bir ilanına başvurdum. İlan biraz komik bir ilandı, dikkatimi de çekti. Bir Genel Sekreter Yardımcısı arandığını söyleyen ilan şöyle bitiyordu “hem sevdiğim işi yapıyorum, hem üstüne para alıyorum diye düşünen arkadaşları bekliyoruz.” Müracaat ettim, benimle beraber 125 kişi daha müracaat etmiş. O zaman vakfın başında Orhan Bey (Silier) var. Öylece başlamış oldum. Tabii hiç bilmediğim bir alan ancak proje yönetimi tecrübem var. Tarih Vakfı’nda Genel Sekreter Yardımcısı olarak işe başladığım 1994 yılı, benim için bir dönüm noktası oldu, onlarca ‘kültür odaklı’ projeyi yönetmek durumunda kaldım. Bunlardan en büyüğü, 1996’daki Habitat Zirvesi nedeniyle hazırlanan ‘Dünya Kenti İstanbul’ ve ‘Anadolu’da Konut ve Yerleşme’ sergileri ve Darphane-i Amire yapılarının sergi mekânı olarak iyileştirilmesi projesidir. Çok kalabalık ama bu konuda deneyimsiz bir kadroyla, müthiş bir zaman ve kısıtlı bütçe baskısı altında başarılmak zorunda olan bu uluslararası proje, bütün ekibe normal koşullarda 10 yılda kazanılacak birikimi iki yılda verdi. Çok boyutlu bir projeydi.
O süreçten sonra Yapı Kredi Kültür Merkezi’ne geçtim. Çok kısa süre sonra da merkezin yöneticisi oldum. Altı yıl orda üç ayrı alanda yılda ortalama 20 sergi yaparak geçti. Yapı Kredi’den sonra Türkiye’nin ilk tasarım galerisi olan Garanti Galeri’nin kuruluşunu gerçekleştirdim ve yöneticiliğini yaptım. Ancak artık yorulmuştum ve 2005 yılında, Göçek’te bir aile yatırımı ve bir çeşit emeklilik projesi olan ekolojik turizm işine girdim ve beş yıllık bir ara verdim.
Aranın ardından tekrar İstanbul’a döndüm. Bir süre Galatasaray Üniversitesi Kültür ve Sanat Merkezi’nin kurucu müdürü olarak çalıştım. Daha sonra da Tarih Vakfı’na genel müdür olarak geri döndüm.
*Antalya’ya yolunuz nasıl düştü?
O bir aile kararı, öylece düştü. Artık ailemle birlikte olmak istedim. Annem, kız kardeşlerim hepimiz bir şekilde yalnız kalmıştık, birbirimize ihtiyacımız da var. Bir arada olmak istedik. Hepimiz aynı şehirde oturalım dedik. En tercih edilir şehir de Antalya’ydı. Ben isteyerek geldim Antalya’ya. Liseyi ve üniversiteyi yatılı okuyunca böyle bir aile buluşmasını özlemişim. Çok mutlu geldim. Çalışırım, çalışmam bunun hesabını yapmadım. Antalya’da kolay, keyifli yaşarız, ben de arada editörlük falan yaparım diye düşündüm. Ancak kente gelmemin akabinde çok kısa AKMED deneyiminden sonra büyük bir tesadüfle -iyi ki de – Antalya Kültür Sanat karşıma çıktı. Ben de buradaki görev sayesinde tecrübelerimi aktarmaya devam ediyorum.
*Sizin gelişinizle birlikte Antalya Kültür Sanat (AKS)’de neler değişti?
İşe başlamadan önce ben zaten bu merkezin varlığını daha yapım aşamasındayken biliyordum. Sektörün içinde olmam bir yana, merkezi destekleyen Pera Müzesi çalışanları da benim Yapı Kredi Kültür Sanat’tan arkadaşlarımdı. Dolayısıyla onlar gelip gittikçe benim de haberim oluyordu. Açılıştan itibaren Pera Müzesi sergileri üstlenmiş; öyle olunca çok güçlü olarak başlanmış. Ancak onlar burada olmadıkları için sergi dışındaki diğer etkinliklerin organizasyonunda boşluk kalmış. Ben göreve başladıktan sonra “biz o alanı doldurmak istiyoruz, aman ha işin o tarafı boş kalmasın” dediler. Bu alan benim zaten yıllardır sektörün içinde olmam nedeniyle iyi bildiğim bir alan. Yıllardır oluşturduğum çevrem sayesinde hiç zorlanmadan etkinlik planlayıp birbirinden değerli sanatçıları, akademisyenleri ağırlayabiliyoruz burada. Onlarda büyük bir keyifle, gönülden geliyorlar. Bu şekilde bir fark yarattık. Böylelikle burası bir sergi salonundan bir kültür merkezine dönüştü. Daha iyilerini de yapacağız inşallah.
“Hem yetişkin eğitimi, hem de çocuk eğitimi bence kültür-sanat alanında önemli bir konu. Çocukları eğiterek geleceğe yatırım yapıyoruz. …”
* AKS’nin sergi programının Pera Müzesi kanalıyla oluşturulduğundan söz ettiniz. Çocuklar ve yetişkinler için sergi dışı etkinlikleriniz de var. Biraz da bunlar hakkında bilgi verir misiniz?
Hem yetişkin eğitimi, hem de çocuk eğitimi bence kültür-sanat alanında önemli bir konu. Çocukları eğiterek geleceğe yatırım yapıyoruz. Yetişkin eğitimleriyle de hem anne-babalara çocukları için yeni pencere açıyoruz, buradan çıktıktan sonra çocuğunun dersine yardım ederken de bir başka gözle yardım ediyor, hem de bu günler kendi izleyicimiz için de bir fırsat oluyor. Dolayısıyla çocukların kültür-sanat eğitimi alıyor olmalarını çok önemsiyoruz. Sanat eseriyle ilişki kurmasını, bir müze gezmesini biliyor olmasını, bunları öğrenerek ve ondan keyif alarak, bunun bir oyun olabileceğini, çocuğun eserle oyun oynayabileceğini bilmesi önemli. Gördüğü şeyin kilden bir heykelini yaparken “bak onun arkasında bir de kedi varmış, şu tüyden de kedinin kuyruğunu yapalım” dediğinizde o sanat eseriyle bir ilişki kuruyor. Buna devam edeceğiz. Ayrıca bu eğitimler sayesinde anne-babalar bir başka yerde de sergiye gidecekleri zaman “çocuğum var sergiye gidemem” demeyecekler. Çocuk onların kültürel hayatının da bir parçası olacak bu şekilde. Yoksa herkesin elinde küçük bir telefon, oyun oynuyorlar.
*Antalya’da anne-babaların çocuklarıyla gidecekleri bu tarz etkinliklere hasret doğrusu. AKS bu açığı kapatıyor birbirinden keyifli etkinlikleriyle.
Ayrıca çocuğunu bırakıp rahat rahat sergi gezebiliyor bu sayede. Sinema varsa filmini izliyor. Felsefe konuşmaları varsa ona katılıyor. Edebiyat söyleşisi varsa onu dinliyor. Çocuk da burada benzer bir işle uğraşıyor.
*Ne kadar sıklıkla yapılıyor çocuklara yönelik atölyeler?
Hafta sonları yapıyoruz. Hafta sonu etkinliklerimiz ücretli ancak öyle yüksek rakamlar değil. Atölyede kullanılacak malzemenin türüne göre 15-30 TL arasında değişiyor. Etkinlikler 2-3 saat sürüyor. Anneler Günü ve Babalar Günü’nde hediyeler yaptırıyoruz mesela. Şu anda sergilerle ilgili atölyeler sürüyor. Ayrıca Cumhuriyet Bayramı ve 23 Nisan gibi özel günlerde de ücretsiz etkinlikler yapıyoruz.
*AKS’nin önümüzdeki yıl hayata geçireceği etkinlikler neler olacak?
Doğrusunu isterseniz şimdiden söylemek istemem. Çeşitli kriterlerle olasılıkları değerlendiriyoruz.
“… Dünyamızın en büyük derdi barış, ancak o barışı sağlayacak önemli şeylerden biri de çevre. … O farkındalığı arttırmak hayatın her alanında hepimizin görevi. “
“Nisan ayında Köy Enstitüleriyle ilgili bir sergi açacağız”
*Etkinlikleri planlarken nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz? Bir temadan mı, yoksa ülkenin kültür-sanat gündeminden mi yola çıkarak karar veriyorsunuz?
İkisini karıştırmak istiyoruz. Hem belli bir temadan hareket etmek istiyoruz, hem de ülkenin kültür-sanat gündeminden. Antalya’da benzer işler yapan kurumlardan daha fazla imkânı var AKS’nin. Salon imkânı daha çok, aydınlatmamız ona göre, rutubet ayarımız her yerden her eseri getirmeye uygun. Bütün bunların hakkını vermek istiyoruz. Bütçe imkanları dahilinde Antalya’ya gelmesi çok zor olan -hem pahalı olduğu için hem sergi mekanı uygun olmadığı için- sanatçıları getirmek istiyoruz.
“Elinde Işık Parçaları: Türk Resminin Paris Macerası” sergisi, bir tema çerçevesinde karma sergi. Bu sergi için eser seçerken; bazı Abidin Dino eserleri ve Fikret Mualla çok pahalı ve sigortası çok yüksek olduğu için olmasın diyebilirdik. Ama böyle düşünmedik, tam olsun istedik çünkü böyle bir salona bu eserler bir daha gelmeyebilir gibi bir derdimiz var. Bu kriterlerden biri. Bir diğeri; sadece resim değil, alanında isim yapmış sanatçılarla plastik sanatların diğer alanlarına ilişkin sergiler de açmak. Dünyamızın en büyük derdi barış, ancak o barışı sağlayacak önemli şeylerden biri de çevre. Yani bundan sonra savaşlar artık çevre savaşları olacak, çevreyi konu edinen işler yapmak istiyorum. O farkındalığı arttırmak hayatın her alanında hepimizin görevi. Buradan hareketle, bu durum sanatçıları nasıl etkilemiş, neler yapmışlar? Onlara bakan projeler yapmak istiyorum. Allahtan ki bu konuyu çalışan sanatçılarımız var.
Sergi sürelerimiz çok uzun, altı ay. Aslında beş ay da, bir ay da yeni serginin hazırlığı var. Bunu kısaltmaya çalışıyorum. Tabii bu bütçe meselesi. Onun için bu kadar uzun. Üç ayı geçmemek lazım. Şimdi niyetim, iki katı kaplayan bir uzun sergi hazırlamak. Bir katta da daha sık değişen 1 aylık 1.5 aylık sergiler planlamak. Fotoğraf sergileri, proje sergileri. Kesin olan bir tane var. Nisan ayında Köy Enstitüleriyle ilgili bir sergi açacağız. Sergi aralıklarını kısaltmamız hem buradaki sirkülasyonu da artıracaktır, hem de onlara bağlı yan etkinlikleri çeşitlendirir. Örneğin Türk Resminin Paris Macerası’yla ilgili nihayet onu besleyen iki ayrı panel yapabilirim yan etkinlik olarak. Bir sergi için 5 ayda iki yan etkinlik çok az.
*Dolayısıyla 2007 yılında bu kente gelmiş biri olarak, bu şekilde çok yönlü tasarlanmış sanat etkinlikleriyle kentin nasıl önemli bir ihtiyacını karşıladığınızı kültür-sanat meraklısı bir izleyici olarak memnuniyetle söyleyebiliyorum.
Ah çok teşekkür ederim. Muhakkak burada sergilenen eserle ilgili, serginin bütünüyle ilgili, temayla ilgili bir tartışma ortamı yaratmak lazım ki o tartışmadan çıkanlar bu sergiye başka türlü baksınlar. Herkes kendi tarafından bakar. Benim gibi görmek zorunda değil, o çok gözlülüğü sağlamak lazım ki tartışma yürüsün.
“TÜSİAD’ın yapmadığını ATSO’nun yapmış olması çok önemli bir vizyon göstergesi”
*AKS’de şimdiye kadar gerçekleştirdiğiniz etkinliklerden yola çıkarak, Antalyalıların kültür-sanata olan ilgisini nasıl değerlendirirsiniz?
Henüz kesin hükümlerle konuşacak kadar tanımıyorum doğrusunu isterseniz. Şu an sadece şu yorumu yapabilirim. Sergiler yeterince çok gezilmiyor. Gelenler çok memnun ayrılıyorlar. Ama bu tamamen onların ilgi ve bilgi seviyeleriyle ilgili. Bu da kaçınılmaz bir şey memleketin durumu ortada. Ziyaretçi sayısının azlığı bizimle de ilgili olabilir. Antalya’da bu konularla ilgili insan sayısı bu kadar belki de. Senfoni, opera-bale, tiyatro doluyor.
Burası çok göç alan bir il. Bu göç memur emeklisi ağırlıklı. Onların bu tarz şeyleri özleyeceklerini düşünmüştüm, onlardan yeterince katılım alamıyoruz. Bir önceki sergi 5 ay açık kaldı, 5 bin kişi gezdi. Ayda bin kişi gezmiş. Halbuki bunun 20 binlerde olması lazım. Etkinliklere katılım konusunda daha iyi bir yerdeyiz. Öte yandan iki yıl çok az elbette, dolup taşması için. Sabretmek lazım. Bir de destek lazım.
Burası işadamları örgütünün desteklediği bir kültür-sanat kurumu, dolayısıyla işadamlarından oluşan bir yapı ve bir iş adamı için böyle bir yatırım kârlı bir şey olsaydı TÜSİAD yapardı. TÜSİAD’ın yapmadığını ATSO’nun yapıyor olması -Eczacıbaşı’nın, Koç’un yaptığı bireysel yatırımlardan söz etmiyorum- büyük cesaret. Farklı politik duruşlarda, farklı kâr anlayışında, farklı sektörlerde olan insanların oluşturduğu bir topluluğun elindeki araziye parayı gömmesi ve gömmeye devam etmesi, bu çok önemli. Bunun sürmesi için de herkesin bu bilince yavaş yavaş gelip maddi olarak da destek vermesi lazım. ATSO’nun da buraya aktardığı kaynak sınırlı ve burayı ayakta tutuyor; oysa daha çok ve daha zengin şeyler yapmamız için daha fazla kaynağa ihtiyaç var.
Örneğin Paris’ten bir Monet getirebilmek için her şeyim var, tek eksiğim para. Burada bir Monet sergisi olduğu zaman Antalya’nın marka değerine müthiş bir katkı olur. Bunun için de bu anlayışın sürmesi lazım. Başka kurumlardan da destek gelmeli, Antalyalı iş adamlarından da destek gelmeli. Sponsorumuz çok az. Sürekli sponsorumuz olarak bir tek CUBO Boya var; bizim her sergiden sonra yapmak zorunda olduğumuz boya-badana işini onlar yapıyor. Bu tür hizmet sponsorlarımızın artması lazım.
*Buradaki kültür-sanat kurumlarıyla işbirliği yapıyor musunuz?
Henüz yeterli düzeyde değil. Kimi etkinliklerde Antalyalı sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaptım. Felsefe Konuşmalarını ve Sanat Tarihi eğitim programını Akdeniz Üniversitesi’nin ilgili bölümleriyle, sinema günlerini Sinema Derneği ile organize ettik. Antalya Çağdaş Eğitim Vakfı, YÖRSİAD ile bir etkinlik yaptık. Olabildiğince bu birliktelikleri geliştirmeye özen gösteriyoruz.
Eminoğlu’ndan gençlere tavsiye: “Merak etsinler”
*Bu alanda çalışacak gençlere tavsiyeniz ne olur?
Çocuklar büyürken her türlü imkân sunuluyor, ama bu çocuklar genç yaşa gelince dışardaki hayata alışamıyorlar. Mutsuz oluyorlar. Bir yandan henüz kavrayamadığı bir dünyanın içinde olmak ve o sırada prens-prenses muamelesi görmemek onlara kötü geliyor.
Genel olarak gençliğin meraksız olduğunu görüyorum. Oysa merak etmeden, kendisini yetiştirmeden olmaz. Hiçbir şey onlara hap olarak verilmeyecek. Dünyaya açık olmaları lazım. Buraya koşarak gelmeli. Hocası ödev verdiği için geliyor çocuklar buraya.
“..benim yaşımda bir erkek, benim verimimle çalışsa, onun yolunun daha açık olacağı muhakkak.”
*İbrahim Betil Ayşe Arman’a verdiği bir röportajda “Türkiye, 55 yaş üstü erkeklerin tekelinde! Kadınların ve gençlerin esamisi okunmuyor” demişti. Katılır mısınız? Kültür-sanat alanı, Türkiye’de diğer başka alanlarla karşılaştırdığımızda kadının varlığını en çok hissettirdiği alanlardan gibi geliyor bana. Siz bu alana yıllarca emek vermiş biri olarak bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bunun çok ciddi bir sebebi var erkekler bu kadar ağır çalışmayı kaldıramıyorlar. Öte yandan benim yaşımda bir erkek, benim verimimle çalışsa, onun yolunun daha açık olacağı muhakkak. Bu sektör hiçbir sektöre benzemeyen bir sektör. ‘Gün’le tarifli, o gün o iş olmak zorunda. Öte yandan çok bileşenli, ki o bileşenlerin her biri farklı sosyo-ekonomik grubu, farklı eğitimi temsil ediyor. Erkekler bu kadar farklı seviyeden insanın bir arada olduğu bir işle başa çıkamaz. Onlar en fazla üç kişiye talimat veriyor gerisini onun altındakiler yapıyor. Oysa bu işi yaparken boyacıyla da sanatçıyla da ben konuşmak zorundayım. Kadınlar bu esnekliği becerebiliyorlar. Kadın ruhu daha alışık. Onun için bu sektörde bence kadınlar biraz daha öndeler. Gene de bu tarz kurumların en tepesinde kadınlar yok. Evet, böyle yüksek sesle düşününce İbrahim Betil çok haksız değil.
*Yıllarca kültür projeleriyle uğraştıktan sonra bir de organik tarım ve ekolojik turizmle ilgilendiğiniz bir dönem var -2005-, sizi oralara götüren neydi? Biraz bundan söz eder misiniz? Antalya’da yeniden hobi olarak denemeyi düşünür müsünüz?
Sanıyorum esas neden doygunluk ve yorgunluktu. Kültür-sanatın yorgunluğuyla, bir emeklilik hayali olarak zamanında Göcek’ten aldığımız arsada ekolojik turizm projesini hayata geçirdim. Artık orda yaşama zamanıydı benim için. “Ben buraya eko kamp yapacağım” dedim ve beni çok mutlu eden bir beş yıl geçirdim. Oraya gidip de giydiğim şalvarı hala çıkaramıyorum öyle söyleyeyim. Ev kıyafetim hala şalvardır. Bir plastik leğen bile yoktu. Her şey geri dönüşebilen malzemedendi. Orda köy çocuklarını da işin içine katarak gerçekleştirdiğim projelerle gurur duyuyorum. Daha sonra ailevi nedenlerle İstanbul’a geri döndüm.
Antalya’da böyle bir şeyi tekrar yapacak imkanım yok ancak doğayı korumak için yapılan her şeye destek veririm, veriyorum. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ni burada yapıyoruz mesela. Her ayın ikinci perşembesi yaptığımız belgesel gösterimleri de tamamen doğa ve çevreyle ilgili.
“Sabah uyanıp Beydağları’na bakmayı seviyorum.”
*Antalya’da yapmayı en çok sevdiğiniz şey nedir?
Sabah uyanıp Beydağları’na bakmayı seviyorum. Antalya Müzesi ve Atatürk Parkı’na gitmeyi seviyorum. Kaleiçi’ni sabah erken saatlerde seviyorum. Antalya çevresinde gidilebilecek çok sayıda kaçış mekanının olması fikri hoşuma gidiyor. Lara Balık’ı seviyorum. Kışın Mermerli’de oturmaktan keyif alıyorum.
*Kahve için tercih ettiğiniz özel bir mekan var mı?
Kahvemi evimin balkonunda Beydağları’na bakarak içmeyi tercih ediyorum.
*Sizce Antalya’ya gelen birinin uğramadan geçmemesi gereken yerler neresi?
Antalya Müzesi, Antalya Kültür Sanat, Kaleiçi.
*Sorularım bu kadar, vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Fotoğraflar için AKS personeli Erdem Nalbantoğlu‘na ayrıca teşekkür ediyorum.
Keyifle okudum. Antalya’ya gelince ilk işim merkezi ziyaret edip Münevver Hanım’a selam vermek olacak. Fullantalya’nın da bu tür yazılarla daha çok insanı bize tanıtmasını isterim. Sağlıcakla kalın
Sayın Seher Karadeniz’e bu güzel mülakatı yaptığı için teşekkür ediyorum.
Münevver Hanım gibi değerli bir uzmanı bu işle ilgili görevlendiren Antalya Ticaret Odasını da hasseten kutluyorum, Antalyalılar bu bakımdan şanslı hissetmeliler kendilerini.