Cumhuriyet Kadını Fahriye Hanım
|Fahriye Hanım tam bir Cumhuriyet kadınıydı.
23rd Cemaziyelahir, 1332 Salı günü Erzurum’da dünyaya geldi. Gürcü göçmeni bir annenin güzel kızıydı. Babası da Tuzla Müdürüydü. Mehmet Nuri Bey’in, Hasankale’li Gürcü kızı güzel Naciye ile evliliğinden 3 kız 1 erkek 4 çocuk sahibi oldu. Ailesinin maddi durumu o döneme göre gayet iyiydi. Oturdukları ev büyük bir bahçe içinde kocaman bir köşktü. Her odasında ailelerin kalmasına yetecek kadar alan, hizmetliler ve kapının önünde sürekli bekleyen fayton…
Aile çok uzun zaman önce Erzurum’a gelip yerleşmişti. Çok aydın bir adam olan Mehmet Nuri Bey Tuzla Müdürlüğü, Halkevi Müdürlüğü gibi görevlerde bulunduktan sonra bir manifatura mağazası açtı. Fahriye, her daim eli açık, gönlü bol olarak bilinen babasına çekmişti. İleri görüşlü, gani gönüllü… Halkevi müdürlüğü yaparken balolar düzenledi. Babasının düzenlediği balolara Kız kardeşi Bahire ile birlikte katılmaları, modern giyimleri dikkat çekiyordu ama baba Hasankale’de söz olunca onları hemen korurdu. “Onlar benim kızlarım kimse karışamaz!”
Daha çocukken bile okuma aşkı çok büyüktü Fahriye’nin… Hatta her bulduğu yükseltinin üstünde okuduğu şiirler tüm sülale içinde yıllardır anlatılır durur. Yıllar önce Cami Hocası olan dedesi de düşmanlarca cami avlusunda abdest alırken katledilmişti. Konuşuluyor, anlatılıyordu. Fahriye tüm bunları dinliyor, muhakeme ediyordu.
12 Mart 1918 yılında Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu Erzurum’a geldiklerinde gördükleri manzara çok fenaydı. Yakılmış yıkılmıştı. Çok fazla can kaybı vardı. Öncesinden gelen sefalet de ilavesi… Mehmet Bey, çok insana kol kanat geriyor, bu arada ailesini de sağ salim bir arada tutmaya çalışıyordu. Cumhuriyet için mücadele vermiş 1 avuç Türk ailesinden biriydi Baykal Ailesi.
O zamanın şartları elverdiğince okumuş olsa da Fahriye daha çok okumak istiyordu. Sene 1928, Harf İnkılabı. 1914 doğumlu Fahriye, henüz 14 yaşında iken halk mekteplerinde öğretmenlik yapmaya başladı. Halkın öğrenme arzusu çok fazla imiş o dönemde. Fahriye hem eski Türkçe hem yeni Türkçe biliyordu. Üstüne öğretme aşkı da eklenince başvurusu hemen kabul edildi ve gönüllü öğretmenlik görevine alındı. Annesine yaşının küçük olması nedeniyle utanıp çekindiğinden bahsederdi.
“Anneciğim ben sınıfa girdiğim zaman yaşlı başlı büyük insanlar ayağa kalkıyorlar utanıyorum.”
“Kızım onlar sana değil, senin makamına saygı duyuyorlar. Öğretmenlik öyle kutsal bir makamdır.”
Fahriye her zaman bilgeliği ve hanımlığı ile dikkat çekiyordu. Babasının önerisi üzerine Tarsus eşrafından Faik ile evlendi. Babasının memurlarındandı. Faik de Atatürkçü aydın bir kişiydi ve “İstiklal Madalyasına sahipti. Hatta hemen yanında patlayan bir top mermisi sebebi ile bir kulağı ömür boyu az işitecekti. Henüz 16-17 yaşlarındaydı evlendiğinde… Ankara’da yaşıyorlardı. Tıpkı kendi ailesindeki gibi 3 kız 1 erkek evladı oldu. Sabah kahvaltılarından sonra eşine kahvesini yapar, kendisi de cezvenin dibinde kalan 1 yudumluk kahveden aceleyle bir yudum alıp, gazetelerin başına koşar, önce sesli olarak okur sonra da üzerine konuşur, tartışırlardı. Gazetelerdeki eski Türkçe haberleri de tercüme ederdi. Çocukları da onları izler, dinlerlerdi. Hepsinin okuma sevgisinin temelleri belki de böyle atılmıştı. Bir yandan bu kadar okumaya meraklı olsa da becerikli ve pratik yapısı ile evini de çekip çevirmeyi ihmal etmiyordu. 4 çocuğunun iç çamaşırından pijamalarına, elbiselerinden kısa pantolonlarına kadar o marifetli elleriyle Singer makinesinin başında da üretir, üretirdi.
Yıllarca Atatürk’ün izinden yürüdü. Hatta o kadar inadı ki “Benim gerçek doğum günüm 19 Mayıs 1919” derdi. Belki çok yüksek makam mevkilerde yer almadı ama çok saygı duyuldu. Zamanın bir Dış İşleri Bakanı Hikmet Çetin’in Anıtkabir’de korumaları arasından sıyrılıp, yanına gelip saygıyla elini öpüşü, o dönem Mektebi Mülkiye’de okuyan, nerelerden geldiğimizi anlamaya çalışan idealist torununu çok gururlandırdı. “İşte bir Cumhuriyet Kadını”
Ülkenin gündemine ilişkin görüşlerini öğrenmek için evine gelenler, telefon açanlar, katıldığı kongrelerde gördüğü ihtimam tamamen Cumhuriyet Kadını duruşu ve kişiliğinden kaynaklıydı.
Çok okudu, çok konuştu, çok yardım etti, eşini kaybettikten sonra dahi ayakları üzerinde dimdik durdu ve hem çocuklarını hem torunlarını Cumhuriyetimizin ne fedakarlıklarla kurulabildiği hususunda bilgilendirerek yetiştirdi.
Nereden mi biliyorum? Çünkü o benim ileri görüşlü, anlayışlı canım anneannemdi.
Seninle gurur duyuyorum anneanneciğim, bu vatan sizlerin dirayeti ile kuruldu. Biz de sonuna kadar korumak, yaşatmak ve yüceltmek için çabamızı esirgemeyeceğiz!
Işıklar yoldaşın!
Cumhuriyetimizin 100.yılı kutlu olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene!
Nilüfer Gülerman (Lotusyoga108)