Evdeki Eskilerle Müze Olmaz Mı?

Sevgili Sunay ağabey;

Geçen hafta Kepez Belediyesi tarafından kuruluş çalışmaları devam eden Dokuma Fabrikası oyuncak müzesi için Belediye’nin çağrısını takipçilerimiz ile paylaşmıştık.

Bu paylaşımdan sonra sizden ilginç bir bildirim aldık.

Haklıydınız. Müze oyuncak tarihini doğru eserlerle yansıtmalı. Her oyuncak müzede sergilenemez. Birçok oyuncak var. Bir oyuncağı müzede sergilemeye değer kılan oyuncağın işlevi, içeriği ve kondisyonudur. Bunu da elbette ki uzmanı bilir.

Ancak “evdeki eskilerle müze olmaz” cümlenize katılmıyoruz. Belediye’nin çağrısından sonra bir vatandaş çıkıp gelse bende bu var dese bir oyuncak uzatsa üzerinde “Guntermann” ya da “Hauser” yazsa kim bunu sergilemeye değer bulmaz ki Sunay ağabey…

Öte yandan müze değeri olmayan objeler sergilenemez mi? Oysaki küratörlüğünü ve danışmanlığını yaptığınız Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde müze değeri olmayan ama dünya birliği, barışı açısından değeri olan bir sergileme bölümünün de olduğunu ve pek çok oyuncağın o bölümde sergilendiğini bir haberde okumuştuk.

Oyuncak kelimesini duyunca aklınıza ilk kim gelir diye sorsalar cevabımız Sunay Akın olur. Sunay Akın ve oyuncak denince de aklımıza önce Oyuncak Müzesi sonra da “Kırdığımız Oyuncaklar” kitabı gelir.

Oysaki siz “Kırdığımız Oyuncaklar” kitabınızın eski oyuncak kokuları ile dolu 180. sayfasında “evdeki eski oyuncaklardan” nasıl yararlandığınızı şöyle anlatmıştınız bizlere;

“Anadolu’da ve dünyanın birçok kentinde eski, antika oyuncak aradım her fırsatta. Çevremde sevdiğim, saygı duyduğum insanlardan yardım gördüm. Bunlar arasında, İyigün Öztürk’ün yeri apayrıdır gönlümde. Müze düşümün gerçekleşmesi yolunda dev bir adım atmama neden olan bir davranışta bulundu Sayın Öztürk; yıllarca gözü gibi sakındığı, koruduğu, ölen ablasının çocukluk oyuncaklarını henüz bir rafı bile olmayan müzeme bağışladı.”

Yazının devamında Teksin Öksöz’ün kendisi doğmadan önce, on bir yaşında ölen ağabeyinin oyuncaklarını, Diş Doktoru Fazlı Şenel’in pilli Ferrari arabasını, bir kamyonu ve bir ambulansı da müze için size verdiğini de zevkle okumuştuk.

Sunay ağabey,

Kepez Belediyesi tarafından yapılan çağrının bize göre en büyük faydası Antalyalılarda kentlilik bilincine yönelik oluşturulacak farkındalıktır.

Aynı sizin danışmanlığınızı yaptığınız Antalya Soba Müzesi’nin kuruluşu sırasında Antalyalılara yaptığınız çağrıdaki gibi…

Üstelik müze yapılacak binanın hikayesi bile oyuncak müzesi olmayı hakkediyor. Daha önce AVM yapılmak istenen ancak Kepez Belediyesi’nin mücadelesi ile mevcut yapılar korunarak kent parkı haline dönüştürülen Dokuma Fabrikası, Antalya’nın ilk fabrikasıdır. 1956 yılında temeli atılmış, 1 Ekim 1961 yılında da üretime başlamış, 2003 yılında da kapanmıştır. Fabrika içerisinde o zamanki işçilerin ve memurların çocuklarının yararlandığı kreş binası bugün büyüklerin nostalji yaşayacağı, küçüklerin ise eğleneceği oyun ve oyuncak müzesi haline getiriliyor. Antalyalı çocukların oyuncaklarının sergileneceği oyun ve oyuncak müzesi, Dokuma Çalışma Grubu’nun hazırladığı rapordaki ‘Kreş binası çocuk eğitim merkezi olsun’ talebine göre yapılıyor. Türkiye’deki oyuncak müzeleri genellikle eski evlerden restorasyonla müzeye dönüşürken, bu yapı tarihi boyunca sürekli çocukların oyun oynadığı bir binadır. Dokuma Fabrikası kreşinde kalan çocuklar bugün kendi çocuklarıyla, torunlarıyla nostalji yaşama fırsatına sahip olacaklardır.

Sunay ağabey; biz Antalya meraklısı bir şehir bloğuyuz. Bu yüzden Dokuma fabrikası ile ilgili çalışmaları yakından takip etmeye çalıştık. Bir keresinde fabrikayı gezme imkanımız da olmuştu. Bize eşlik eden fabrika emeklisi Suna Hanım kreş binası ile ilgili küçük bir anekdot anlatmıştı. Suna Hanım’ın babası Dokuma Fabrikası’nın memurlarındanmış. Bu nedenle kendisi de küçükken bu kreşte kalmış. Kreşin önünde bir süs havuzu var. Bu havuzda da kırmızı balıklar yüzüyor. O balıkları bize gösterirken hepimizin küçükken söylediği “kırmızı balık” şarkısını kreşten çıkıp öğretmenleri tarafından bu havuzun başında kırmızı balıkları görerek öğrendiklerini ve hep beraber söylediklerini heyecanla anlatmıştı.

Bu binaya bu yüzden evdeki, çarşıdaki, hurdacıdaki, çöpteki oyuncaklarla mutlaka müze kurulmalı…

Geçmiş yıllarda bir etkinlikte Bursa Kent Müzesi koordinatörü Ahmet Ömer Erdönmez’den Bursa Kent Müzesinin kuruluşunu ve gelişimini dinleme fırsatı yakalamıştık.

Bursa’daki müzelerin nasıl “evdeki eski eşyalar” ile kurulduğunu ve müze konusunda Bursalılar’ın farkındalığını örnekleri ile öğrenmiştik. Erdönmez’in sunumunda örnekler hala aklımızdadır.

Başlangıçta tek bir müze olan Bursa Kent Müzesi zaman içinde özellikle Bursalıların sahiplenmesi ile elde edilen eserlerin artışına bağlı olarak büyüyerek yetersiz kalmaya başlamış. Müze ilk açıldığında kadınların altın günlerini müzede yapmaları sağlanmış, müzeyi gören kadınlar evlerindeki birçok objeyi müze ile paylaşmışlar. Açılıştaki koleksiyon kısa süre içinde %30 artış göstermiş.

Bursa Kent Müzesi faaliyete geçtikten sonra Bursalılar kent müzesi kavramını daha iyi anlamışlar ve buna bağlı olarak eleştirilerini ve önerilerini de Erdönmez’e iletmişlerdir. Erdönmez, “bu tür çalışmalara başladıktan sonra toplum sizi zorluyor ve yerine getirmek zorunda kalıyorsunuz, kentlilik bilincini bize halk öğretti” diyerek bu kapsamda yapılan çalışmalardan örnekler sunmuştu.

Bursa’nın tarihte, özellikle Balkanlar ve Kırım’dan çok göç aldığını belirten Erdönmez, bu kapsamda müzede Göç’e dair bir bölüm olmadığı eleştirisinde bulunulduğu belirterek önce Üniversite ile birlikte çalışarak göç tarihinin ortaya çıkarıldığı daha sonra kentteki göçmen dernekleri ile bir araya gelinerek onlardan gelen obje ve anlatılarla “Bursa Göç Müzesi”nin kurulduğunu aktarmıştı. Bu çalışmalar sırasında 1989 Bulgaristan Göçünde ailesini ve tüm eşyasını getiren bir vatandaşın Erdönmez’i davet ederek neredeyse kümes olarak kullanılan ve göç edenler için büyük anısı olan “Lada” marka arabasını müzeye hediye ettiğini anlatmıştı.

Ahmet bey, 85 yaşında bir teyzenin bir gün elinde bir poşet ile kendilerini ziyaret ettiğini, poşet’ten teyzeye ait olan ipek işlemeli, yeşil kadife gelinliğinin çıktığını ve bunu müzeye hediye etmek istediğini anlatmış ve bu gelinlikten yola çıkarak “Dünden Bugüne Bursa’da Gelinlik” sergisinin açıldığını anlatmıştı. Serginin Almanya Mannheim’da “Alman Gelinin, Çeyiz Sandığı, Türk Gelinin Çeyiz Sandığı” sergisi olarak 6 ay süre ile sergilendiğini de aktarılmıştı. Bu çalışma kapsamında Tanzimat dönemine kadar gelinliklerin farklı renklerde olduğu, Tanzimat’tan sonra ise beyaz rengin hakim olduğunu fark ettiklerini de belirtmişti.

Ahmet Bey kendisine ulaşan bir başka vatandaşın ise evinin bodrumundaki malzemeleri atacağını, atmadan önce kendisine göstermek istediğini anlatmıştır. Topluca satın aldığı eşyalarda daha sonra yaptığı detaylı incelemede bunların 1200 adet el yazması eser ve çok sayıda tasavvuf müziğine ait müzik aleti olduğunu görmüştür. Eşyaların Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile kapanan bir tekkeye ait olduğunu bu eşyalar ile de “Sufi Bursa Sergisi” düzenlediklerini aktarmıştı.

Müzenin üretime katkısı oldu mu? diye soran bir dinleyiciye Ahmet Bey bir anısı ile cevap vermişti; Bursa’nın Bizans dönemine ait surlarının bulunduğu bölgede yürürken bir amcanın kendisine seslendiğini fark etmiş. Kendisini tanıdığını ve işaret ettiği evin altında bir ipek fabrikası olduğunu söylemiş. Erdönmez çok da ihtimal vermeyerek amca ile birlikte evin altına gitmiş. Ancak gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını gizleyememiş. 1910-1920 yıllarından kalma kocaman bir ipek fabrikası ile karşılaşmış. Koza kazanları, dokuma tezgahları, kumaşlar aynı şekilde hiç bozulmadan duruyormuş. Amcaya burasını ne yapacağını sormuş. Amca hurdacıya satacağını söyleyince “ben hurdacıyım ve senden burasını satın alacağım” demiş. 6 dokuma tezgahı ve 1 koza kazanını 10 bin TL’ye satın almış. Daha sonra yine ücreti karşılığı amcaya mevcut tesisi söktürterek Merinos Tekstil ve Sanayi Müzesi içinde ayrılan bölüme kurdurtmuş. Daha sonra müze içinde koza kaynatılmış, ipek çekilmiş ve kumaş dokunmuş. Bayanlara yönelik olarak eşarp, fular, mendil olarak üretilen ürünler müze ziyaretçilerine satılıyormuş. Bursa’nın ipek dokumacılığı tarihinin de gün yüzüne çıkarıldığını ifade etmişti.

Sevgili Sunay ağabey, çok haklısın bir şeyin tarihini bilmeden müze açılmamalı. Biz Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’nün birçok müzeyi bizzat yerinde incelediğini, uzmanlar ile görüştüğünü paylaşımlarından görmüştük. O yüzden nitelikli bir çalışma sürdürdüklerine inanıyoruz.

Antalyalı çocukların oyuncakları ile oluşturulacak bu müzenin tıpkı Antalya Oyuncak Müzesi, Soba Müzesi, Deniz Biyolojisi Müzesi gibi çocuklarımızla keyifle gezeceğimiz bir yer olacağını ümit ederek saygılar sunarız.

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir