Kötü Binada İyi İnsan Yetişmez
|Murat Menteş. Yenişafak Gazetesi’nde köşe yazarı.Kitaplarını zevkle okuduğumuz bir yazar.
Bir çok konuda farklı görüşleri kaleme alıyor.
Kente ve mimariye ait güzel tespitlerini dile getirdiği bu yazısını da sizlerle paylaşmak istedik.
…
Neden aşklar kısalıyor ve kavgalar uzuyor?
Kötü binada iyi insan yetişmez.
[DOĞAN HASOL]
Yazar Doğan Hasol, yaşayan en önemli mimarlarımızdan biri.
Yapı Endüstri Merkezi’nin kurucusu.
YEM Yayınları’nın sahibi.
Mimari sözlükleri hazırladı.
Harika kitaplar yazdı.
Derya Nüket Özer’in, Doğan Hasol’la yaptığı nehir söyleşi kitabı, İş Bankası Yayınları’ndan çıktı.
***
Her birimizin sevdiği yaşayan bir futbolcu, politikacı, sinemacı veya müzisyen var.
Fakat her birimiz yaşayan bir mimar benimsiyor muyuz?
SAĞLAM, KULLANIŞLI, ESTETİK
Romalı Mimar Vitruvius, 2000 yıl önce yazdı.
Bir binanın üç özelliği olmalı:
1- Sağlamlık, 2- kullanışlılık, 3- estetik.
Bu nitelikler, şehrin bütünü için de lüzumludur.
Aksi takdirde, iyi binalar hayati çelişkilerin simgelerine dönüşür.
DUYGUSAL BİNALAR
Mimari, kente karakter temin eder.
Sadece sembol yapılar [Kâbe, Eiffel Kulesi, Hürriyet Abidesi…] değil, tüm yapılar şehrin temsilcisidir.
Kente özgü kültürün canlılığına veya can çekişmesine etki eder.
Mimari bütünlük, insani yakınlığı, duygu birliğini mümkün kılar.
Mimari ortak paydadan mahrum şehirde insanların aşkları kısa sürer, kavgaları uzun.
NE KADAR ÇOK KATLI, O KADAR KANSEROJEN
Mimari, şehirde yaşayanların rollerini belirler, onları yönlendirir.
Yozlaşmış bir yığın mıyız, bireylerden müteşekkil bir toplum mu?
Bunu mimari tayin eder.
Herhangi bir kentin panoramik fotoğrafına bakarak, orada oturanların ekonomik, psikolojik, eğitimsel… her türlü durumunu anlayabiliriz.
Kentte meydan yoksa, demokrasi gelişmez.
Yaya yolları darsa, bireye saygı kıttır.
Yapılar çok katlıysa, kanser yaygındır. Çünkü komşuluk ölmüştür.
TAPUYLA SAADET OLMAZ
Binalar, insanlardan uzun yaşar.
Tapusu kimde olursa olsun, her bina şehirdeki herkesindir.
Çünkü o bina manzaranın değişmez bir parçasıdır.
İçinde barınmasan da, yapının yüzüne bakarsın.
Somurtkan yapılar, şehir hayatının tadını kaçırır.
İyi bir bina yaptığınızda evlatlarınıza, torunlarınıza, komşularınıza harika bir hediye sunmuş olursunuz.
Kötü bina yaparsanız, gelecek nesilleri de hasta eder, kronik depresyona sürüklerlersiniz.
KÖTÜ OKUL BİNASINDA İYİ EĞİTİM OLUR MU?
Eğitim kalitesini arttırmada, en az maliyetle en etkili sonuç, okul binalarının ve bahçelerinin estetikleştirilmesiyle elde edilir.
Bahçesi çölleşmiş, cezaevi benzeri okullarda öğretmenler şefkatli, öğrenciler mutlu olamaz.
BAHÇE = CENNET
Bahçeler, dünyevi eserler olan binaların, cennetle temasını sağlar.
Bahçesiz evden çıkan cenaze cennete gidebilir mi?
Ha?
Bahçe, bir binanın asıl manzarasıdır.
METROPOL: KAÇAKLAR HAPİSHANESİ
Saklanmak için ideal yerleşimler olan metropoller, kaçaklar için tasarlanmış gibidir.
Çünkü insanları birbirinden koparır, ayırır.
Dolayısıyla bir tür cezaevi işlevi de görürler.
[Sanal alemin hipnotik mimarisi, metropoldeki ‘iptilalara’ yeni bir seri ekler.]
Büyük şehirde mukimsen, ya kaçaksın, ya da mahkum.
‘ADAMI TAŞA GÖMERLER’
‘Kapitalizm seni betona gömüyor, farkında bile değilsin!’ diyen Dücane Cündioğlu’nun Mimarlık ve Felsefe adlı kitabı bu hafta çıkıyor.
Bilgi dolu, akıcı, harikulade bir kitap.
Mimari üzerine düşünmek, bizi ideolojik obsesyonlardan kurtarır.
Kim ki mimariyi [inşaat ayrı] dert ediyor, kavgayı değil, aşkı seçiyor demektir.
[Aşıklar pembe panjurlu evi aşıp, bir aşk şehri hayal etmeliler.]
Mimari bilmeden şehirli olunmaz.
Sosyalist, özgürlükçü, dindar, muhafazakar, milliyetçi… de olunmaz.
Bu yüzden, enkazda yankılanan kuru gürültü dinmiyor.
Gömülmenin neresinden dönsek kârdır.
Yazının Kaynağı:
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Murat_Mentes/neden-asklar-kisaliyor-ve-kavgalar-uzuyor/34828