Özel Sektör Öğretmenleri Bu Eğitim Yılına da Güvencesiz Başladı!

Gazeteci Seher Özen Karadeniz, Özel Sektör Öğretmenleri  Sendikası Antalya Temsilciliği üyeleri Ayşe Güngör, Diğde Simay Pertev ve Mehmet Akif Karaca ile özel okul öğretmenlerinin sıkıntılarını konuştu.

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Antalya Temsilciliği üyeleri Soldan Sağa: Ayşe Güngör, Diğde Simay Pertev, Mehmet Akif Karaca.

 

Özel sektör öğretmenleri yıllardır kamudaki öğretmenlerle aynı işi yapmalarına karşın aynı haklara sahip olmadan mesleklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Üç yıl önce mücadelelerini örgütlü bir şekilde sürdürme kararı alarak Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasını kurdular.

Geçtiğimiz eğitim-öğretim döneminin sonunda, “Eğitim İçin Nöbetteyiz: Ekmek, Gelecek ve Memleket İçin” sloganıyla başlattıkları “taban maaş” eylemi oldukça ses getirmiş, kamuoyu, medya ve sanat çevresi öğretmenlerin bu haklı eylemine destek vermişti. Eylem sürecinde sendika temsilcileri Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile görüşüp taleplerini iletme imkanı bulmuşlardı.

Taban Maaş eylemi sırasında tanıştığım Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Antalya Şubesi üyeleriyle, sendikanın ‘taban maaş’ eyleminin kazanımlarını, yeni eğitim-öğretim yılında özel okul öğretmenlerinin içinde bulunduğu durumu konuşmak için buluştuk.

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Antalya Temsilcisi Diğde Simay Pertev;  “Gelinen noktada talebimizin yasa ya da yönetmelik üzerinden bir düzenleme ile hayata geçirileceği konusunda görüşmeler yapılarak çözüm olarak öğretmenleri ve kurum sahiplerini gözeten bir noktada. Bakanlık çözüm yoluna dair güven duymamız gerektiğini, talebin yalnızca ÖMK ile değil 5580 sayılı kanunda yapılacak bir değişiklikle de karşılanabileceği ihtimalini bizlere iletmiştir.

 

Röportaj: Seher Özen Karadeniz

 

Diğde Simay Pertev: Türk Dili Edebiyatı Öğretmeniyim. Mesleğimde ikinci yılım, aynı zamanda buradaki arkadaşlarımla birlikte sendikamızın Antalya Temsilciliğini yürütüyorum. Şu an çalışmıyorum. Herhangi bir kurumla anlaşamadım. Gerek ücretlerden gerekse farklı konulardan kaynaklı.

Ayşe Güngör: Coğrafya öğretmeniyim. Bu yıl özel sektörde sekizinci yılımı çalışacağım. Sekiz yıldır emek vermeye çalışıyorum ancak gün geçtikçe şartlar daha da zorlaşıyor. Ben de bu sene tam zamanlı bir iş bulamadım haftanın sadece üç gün bir yerde çalışabiliyorum.

Mehmet Akif Karaca:  Türk Dili Edebiyatı bölümünden 2008 yılında mezun oldum.  Yüksek lisans eğitimimin ardından 2010 yılında mesleğe başladım. Arada uzun boşluklar olsa da meslekte onuncu yılımdayım. Şu anda da bir dershanede çalışıyorum.  Bu on yıllık süreçte kolej deneyimim oldu, dershane deneyimim oldu.  Bu arada ortaokul grupları, lise grupları ve sınava hazırlık grupları üzerinden öğretim yürütmeye çalışıyorum.

 

  • Geçen yıl nerede çalışıyordunuz?

Ayşe Güngör: Has Okullarında çalışıyordum. Yine başka bir kursta da ders veriyordum. Son dönemlerde sigorta primlerinin de zorunluluğu ile birlikte okullar bizimle tam zamanlı çalışmak istemiyorlar. Özellikle müfredatta dolu dolu da olsa sınavlarda az soru gelen Coğrafya branşı gibi çok konulu az sorulu dersler iki ders saati ayrılan branşlara dönüştü.  Dolayısıyla  bana haftanın beş günü çalışacağım bir eğitim kurumunda  iş imkanı sağlamıyor.

D.Simay Pertev: Altınkanatlar’da çalışıyordum. Üç gün gidiyordum.

  • Bu süre boyunca hep özelde mi çalıştınız?

Mehmet A. Karaca: Evet.

D. Simay Pertev: Evet

Ayşe Güngör: Evet

 

  • KPSS ile devlet okullarında şansınızı denediniz mi?

Mehmet A. Karaca: Evet denedim.  Bence yeterli olabilecek bir puan da aldım. 83. Ama maalesef atama yapılmadı.

D. Simay Pertev: Ben denemedim.

  • Sizlerle sendikanızın  “Eğitim İçin Nöbetteyiz: Ekmek, Gelecek ve Memleket İçin” sloganıyla “Taban Maaş” talebiniz için  başlattığınız  eylem sırasında tanışmıştık.  Siz de tüm yurt çapında olduğu gibi Antalya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün önünde gerçekleştirdiğiniz eğitim nöbetinde sendikanızın “taban maaş” ve “ÖMK’da değişiklik talebini haykırdınız. Okulların açılmasının üzerinden iki hafta geçti.-röportaj 17 Eylül’de yapılmıştır – İstedim ki sizlerle başlattığınız eylemde ne aşamaya geldiğinizi, ilerleme kaydedip etmediğinizi konuşalım. Taban Maaş talebinizle ilgili bakanlık düzeyindeki çalışmalar ne aşamada?

D. Simay Pertev: Taban Maaş Talebimizi tekrar duyurabilmek ve muhatap alınabilmek adına bir kez daha önümüze konulan engelleri aşarak 26 Mayıs günü meclis parkına ulaşan mücadelemizi 52. günlük nöbete çevirdik. Bu süreçte yaptığımız eylemliliklerle taban maaş talebemizi toplumsallaştırmak ile birlikte bürokratik görüşmelerle süreci besledik.

Birbirini besleyen bu süreç bizler açısından morale, meclis ve bakanlık içerisinde de bu konunun gündem haline geldiği bir süreç geçirdik. Sendikamız hem bakanlık yetkilileri hem de Milli Eğitim komisyon toplantısında yaptığı konuşmayla talebi en üst noktaya ileterek mecliste taban maaş konusunun çözümüne dair adımlar atılması noktasında büyük bir irade gösterdi.

Gelinen noktada talebimizin yasa ya da yönetmelik üzerinden bir düzenleme ile hayata geçirileceği konusunda görüşmeler yapılarak çözüm olarak öğretmenleri ve kurum sahiplerini gözeten bir noktada. Bakanlık çözüm yoluna dair güven duymamız gerektiğini, talebin yalnızca ÖMK ile değil 5580 sayılı kanunda yapılacak bir değişiklikle de karşılanabileceği ihtimalini bizlere iletmiştir.

Ara bir kazanımla ÖMK’nin de durdurulduğu ve taban maaş talebimizi yükselttiğimiz eğitim nöbetimizi geri düşürmeden bulunduğumuz alanlarda yani şehirlerimizde iş yerlerimizde daha kararlı bir program hattı belirledik.

İş yeri örgütlenmeleri bizler açısından önemli bu yüzden de üç dört  gün önce bir üyelik kampanyası başlattık. Bulunduğumuz kurumlarda taban maaş talebimizi ve özlük haklarımızı daha iyi anlatabilmek adına örgütlenmemiz önemli. Bununla birlikte eksiklerimizi de bilerek, ders çıkartarak birbirimizden aldığımız güç ile yeni bir dönemi piknik, etkinlik vb.’le karşıladık.

Kurumlarda üyelik kampanyası ile birlikte buluşmalarla toplantılarda daha çok bir araya geldiğimiz ortak bir akıllı hareket edeceğimiz bir hat öreceğiz

Ekmek, Gelecek ve Memleket kavgasını 26 Mayıstan bu yana daha büyüterek  devam ettireceğiz.

 

ÖZLÜK HAKLARIMIZI GERİ ALMAYA ÇALIŞIYORUZ

 

  • Çok kısa zamanda üye sayınızı artırdınız sanırım.

Ayşe  Güngör: Evet, çünkü çok meşru bir yerden de yakaladık.  Taleplerimiz çok gerçek, çok meşru ve sektörde çalışan tüm öğretmenlerin genel sorunu. Bu taleplerimizin sadece maddi çerçevede algılanmamasını da isteniyor. Öyle de değil. Birçok özlük hakkımızda problem yaşıyoruz. Şu anda üzerinde durduğumuz çok temel hakkımız olan “taban maaş” üzerine konuşuyoruz ancak diğer yandan da birçok özlük hakkımızı geri almaya çalışıyoruz. En basitinden resmi tatillerde çalışmak istemiyoruz.  Antalya adına konuşmam gerekirse bu konuda da önemli adımlar attık. Kurumlar artık resmi tatil günlerinde öğretmenlerini çalıştıramıyor.

 

MÜCADELEMİZ; EŞİTLİKÇİ, BİLİMSEL, LAİK, ÜCRETSİZ EĞİTİM İÇİN

 

  • O gün eylem sırasında da konuşmuştuk. Taban Maaş hakkı için çıktığınız yolda kendi özlük haklarınızı konuşmanın dışında eğitim-öğretime ilişkin konuları da gündeme getirdiğiniz bir süreç oldu. Ne dersiniz katılır mısınız?

Mehmet A. Karaca: Sendika üç yıl önce 2021 yılında Taban Maaş istemiyle yola çıktı.  Bu üç yılda 15 bin öğretmen arkadaşımızla örgütlendik. Sendikamızın örgütlenme sürecinde tek düşüncemiz taban maaş değildi. Mücadelemiz aynı zamanda; eşitlikçi, bilimsel, laik tamamen ücretsiz kamusal nitelikte bir eğitime yönelik bir mücadele anlayışını içeriyor. Ancak başlangıç noktamız elbette ki kendi yakıcı sorunlarımızın çözümleri üzerineydi. Öte yandan kimi dile getirdiğimiz sorunlar sadece özel sektör öğretmenlerinin sorunları değil kamudaki öğretmenlerin de sorunları. Onları da görmezden gelmeyerek böyle bir başlangıç yaptık.

Ayşe Güngör: Kamudaki öğretmen arkadaşlarımızın ve bizim sorunlarımız birçok noktada ortaklaşıyor zaten.

  • Eylemlerde sizlerle yan yana geldiler mi?

Ayşe Güngör: Evet, geldik.

 

TABAN MAAŞ SÖZLEŞME MADDELERİ ARASINA ALINDI: “KİMSEYE SÖYLENMEYECEK!”

  • Yeni eğitim-öğretim döneminde sendikanın Milli Eğitim Bakanlığıyla “Taban Maaş” ve diğer taleplerinizle ilgili yeni bir girişimi oldu mu?

D.Simay Pertev: Az önce de söylediğim gibi üyelik kampanyasına başladık. Üyelik kampanyası bizim için şu açıdan önemli, en azından bulunduğumuz kurumlarda rahat hareket edebiliyoruz. Bundan birkaç ay önce öğretmenler odasında; kendi güvenli alanımızda, rahat sohbet edebildiğimiz bu alanda sendikadan rahat rahat konuşamıyorduk. Ya da fısır fısır konuşuyorduk. Taleplerimiz artık o kadar meşru ve net ki  artık rahatça konuşabiliyoruz.  İş görüşmelerinde müdürlerin “sendika var siz bu işin neresindesiniz” diye soru sorabildiği, bizim de “evet sendikamız var” diyebildiğimiz bir noktadayız. Üyelik kampanyası da  işyeri örgütlenmeleri açısından bizim için önemli, gün geçtikçe, sayımız artıyor.

Ayşe Güngör: Taban maaş süreci sonrasında yeni dönemde öğretmenlerimizin kurumlarla anlaştıkları ücretler konusunda; kendilerinin; gizli kalsın, kimseyle  paylaşmayın gibi uyarılara maruz kaldığını, hatta kimi kurumların bu konuyu sözleşme maddesi haline getirmiş olduğunu belirtiyorlar. Taban Maaş konusunun Öğretmenler Meslek Kanunu  (ÖMK)’nun bir türlü çıkarılamamış olmasının nedenlerinden biri olduğunu, bizim bu konudaki ısrarımızın ilgili mercilerde yankı bulduğunu düşünüyorum.  Taban Maaşın  yeni dönem öğretmen sözleşmelerine çok ciddi anlamda katkı sağladığını söyleyebilirim.

Diğde Simay Pertev: Aslında bizim için ara kazanımlardan biri de ÖMK’nin durdurulması oldu.

 

YENİ DÖNEMDE BEKLENTİMİZ GÖRÜŞMELERİN TEKRAR BAŞLAMASI

 

  • Bu aşamada kanun hazırlanırken sendikanın istekleri dikkate alınacak mı demek oluyor?

Mehmet A. Karaca: Öyle umuyoruz. Üç ayrı yasaya bağlı çalışıyoruz. -İş Kanununa, cezalandırma söz konusu olduğunda 657’ye tabiiyiz  bir de 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları kanuna- Bu bizi başı sonu belli olmayan bir çemberin içinde bırakıyor. Tanımsızmışız gibi.  Asıl amacımız; bir Öğretmenlik Meslek Kanunu yapılıyorsa onun içinde de  Özel Sektör Öğretmenlerinin olmaması gibi bir garabet asla düşünülmemeli.  Çalıştığımız her kurumun tabelasında Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olduğu açık bir şekilde yazıyor. Öte yandan bizimle yapılan sözleşmeler MEB adı altında yapılıyor. Biz de kaçak çalışmıyoruz. Hayatımızı sürdürmek için öğretmenlik mesleğini yapıyoruz. Sanıyorum ilgili kurumlar bizi öyle değerlendirmiyor. Mücadelemiz de bu noktada. Öğretmenlik Meslek Kanunu yapılacaksa bunun için mutlaka sözümüz olmalı, bizde belirlenmeli tanımlanmalıyız. Özel sektörde görev yapan öğretmenlerin sorunları da zaten bu tanımsızlıktan kaynaklanıyor.

 

  • Milli Eğitim Bakanlığıyla geçtiğimiz dönemde olduğu gibi bir görüşme trafiği oldu mu/ olacak mı? Süreç nasıl ilerleyecek?

Mehmet A. Karaca: Sendikamızın başlattığı ve 52 gün süren  eylem sürecinde arkadaşlarımızın birkaç görüşmesi oldu.  Komisyonlar toplandı oraya dahil olduk.  Sonrasında ÖMK durdurulup meclis de tatile girince görüşmeler durdu. Yeni dönemde beklentimiz tekrar görüşmelerin başlaması.  Bizim hakkımızda alınacak kararlar biz olmadan alınmaz diye düşünüyor adımlarımızı da ona göre atıyoruz.

 

EĞİTİMİN KAMUSAL HAK OLARAK HALKIN HİZMETİNE SUNULMAYA İHTİYACI VAR

 

  • Özel Okul Öğretmenleri yeni eğitim-öğretim yılına  hem yukarıda sıraladığımız sorun ve beklentilerle hem de Yeni Maarif Modeliyle girdi.  Okula nasıl başladınız? Bu yeni modelle ilgili görüşlerinizi de paylaşır mısınız?

D.Simay Pertev: Eğitimin bilimselliğe, eşitliğe, ulaşılabilir olmaya, ücretsiz hale gelmeye yani kamusal bilimsel bir hak olarak halkın hizmetine sunulmaya ihtiyacı var. Maarif model bunları sunmaktan uzak. Hatta halkın beklentilerini karşılama noktasında öncekini aratacak durumda. Eğitim sendikalarının, akademisyenlerin, bilim insanlarının görüşüne değil zoraki onayına sunulan bir modelden memleket yararına bir sonuç elbet çıkamaz.

Ayşe Güngör: Çok iyi okullarda dört yıl lisans eğitimi aldık.  Bu modelin içinde öğretmenlerin iki yıl daha eğitim almalarını gerektirecek bir düzenleme de yer alıyor. Dolayısıyla bunların hepsi öğretmenleri biraz daha yetersizleştirme politikası mı anlamadım, doğru da bulmuyorum.  Eğitimi ahlaki boyutta değerlendirerek oluşturulmuş, kesinlikle bilimsellikten ve laik bir anlayıştan uzak zoraki oluşturulmuş bir model.

Mehmet A. Karaca:  İktidar, 22 yılda 9 milli eğitim bakanı değiştirdi. Her gelen eğitimde nitelikli adımlar atılmasını sağlayacağını düşündükleri  yeni bir projeyle gelmiş. Ancak günümüzde eğitimin niteliği ortada yani bu tip modeller eğitimin öznesi olan biz öğretmenleri ikna eden şeyler değil. Modeli inceledim. Bunca büyük problemleri olan eğitim camiasının Maarif  Modeli ile hangi çözüme kavuşabileceğinden emin olamadım. Neyi amaçladığını da çok kestirmedim. Çıkarımım eğitimin dinsel boyutuna vurgu yapıyorlar.

Öte yandan kamuda olsun özel sektörde olsun eğitimin öğretimin bileşenleri öğretmenlerdir, öğrencilerdir, velilerdir. Ancak söz konusu model bu saydığım tarafların sorunlarına çözüm olacak bir öneri sunmuyor. Açılmaya/açıklanmaya muhtaç birçok başlık var. Eğitimin daha önemli can alıcı  sorunları varken Maarif Modeli adı altında böylesine yüzeysel projeleri çok da akılcı bulmuyorum.

Türkiye’de eğitimin eşitsizliği, özelleştirilmesi problemi var. Özellikle 1980’den sonra neoliberal politikalarla devletin üstündeki kamusal ne kadar sorumluluk varsa  bunu özel sektöre devretmek isteyen iktidarlarla karşılaştık. Özellikle AKP iktidarında iyice artış gösterdi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in öğretmeni en çok fonlayan ülke Türkiye diye bir cümlesi olmuştu. Yani öğretmeni “fonlamak” tan  söz eden bir bakanlıkla karşı karşıyayız. Amaçları kendi üzerlerindeki kamusal sorumluluğun büyük bir kısmını özel sektöre aktarmak, özel sektöre kar için alan açmak, kendine kalan kısmı da kendi ideolojisi çerçevesinde yetiştirmek. Bizim bambaşka sorunlarımız var.

Bir de modelde sürekli akademik başarıdan söz ediliyor. Ülkemizi, AB ülkeleri  ya da Dünya standartları çerçevesinde değerlendirdiğimizde onlarca yıldır akademik başarı iddiasında olan Milli Eğitim Bakanlığının akademik başarıda geldiği nokta da ortada.  Akademik başarıyı sağlayacak olan biz öğretmenlerin bunu yapacak pozisyonu da yok. Öğretmen şu anda hayatta kalma başarısı göstermekle meşgul.

 

“SINAVA YÖNELİK KOÇLUK HİZMETİNDE BULUNAN ÖĞRETMEN  MODELİ  DEĞİLİM”

 

  • Modelle ilgili çeşitli mecralar öğretmenler görüşlerini bildirmiş. Bir öğretmenimiz şöyle diyor: “Eğitim sisteminde değişiklik ne olursa olsun öğretmen sınıfına girip kapısını kapattığında kendi dersini anlatır.” Katılır mısınız?

 

Mehmet A.Karaca: Benim her dersim özel alanım haline geliyor.  Bunu inkar edemem. Her zaman dayatılmış müfredata ya da sınava yönelik koçluk hizmetinde bulunan bir öğretmen modeli değilim. Kendi dersimi renklendirmeye kendi açımdan ve öğrenci açısından verimli hale getirmeye çalışıyorum. Bizim yaşadığımı kaygılar, verdiğimiz kavga öğrenciye aktaracağım bilginin önünde bir engel teşkil etmiyor. Aydınlık bir insan olabilmesi için gereken neyse yapmaya çalışıyoruz. Ancak bu sadece benle ya da üç beş bin kişi ile olacak iş değil. Bu ancak bilimsel, planlı programlı bir eğitim düzeni ile olur.

Ayşe Güngör. Bu kesinlikle öğretmenin vicdanıyla da alakalı bir durum. Toplumsal düzeyde herkesin yararına olacak; aydınlık, hümanist, empati dolu, vicdan sahibi bireyler yetiştirmeye yönelik bir amacı benimsemişim, bu şekilde de yoluma devam ediyorum. Sistemler değişse de öğretmenlerin öğrenciye katacakları da ayrı. Elbette uzmanlaştığımız konularda güncel bilgileri aktarıyoruz.

D.Simay Pertev: Gerçekten de sınıfa girdiğimizde bütün sorunlarımızı, o çocukların gençlerin gülümsemesini görünce bir kenara bırakıyoruz. Sınıf gerçekten birçoğumuzun hem konfor alanı hem de dönüştürmek istediğimiz bir yer.

 

  • Okulda -hepinizin bir okulda çalıştığını var sayıyorum- bir gününüz nasıl geçiyor?

Mehmet A.Karaca: Geçen sene kolejde ilk nöbet listesine bakıyordum. Onun gerginliği olur. Sürekli nöbet yazarlar, kat nöbeti bahçe nöbeti.

Ayşe Güngör: Gelmeyen öğrenciler varsa öğretmen bütün velileri tek tek arar. Velilerimizle elbette iletişimde olmalıyız ancak özel okullarda öğretmenlere çok fazla iş yükleniyorÇok fazla veli görüşmesi yapılıyor. Bu öğrenciyi veliyi tanıma odaklı olabildiği gibi okulun kayıt dönemi bilgilendirmesini, indirim bilgisini de içerebiliyor. Bunu biz yapmamalıyız.  Özel okullarda karşılaştığımız bu ve buna benzer sorunlardan ötürü bölümümü tercih edecek olan öğrencilerime yaşadıklarımı anlatıyorum ki kendisini neler beklediğini bilerek tercihini yapsın.

Mehmet A.Karaca: Öğretmen özel okullarda bir çeşit müşteri temsilcisi gibi davranıyor. Öğretmen kendini buna mecbur hissediyor. Patronla ters düşüp işimden olmayayım diye düşünüyor. Çünkü güvencesizlik böyle bir şey. Özel sektördeki birçok işte, bunlar karakterimizi de belirleyen durumlar öte yandan dayanışma sergilemeyene kızmak kolay ancak bu güvencesizlikte çok da kolay şeyler değil.

Birçoğumuz özel öğretim kurslarında çalışıyoruz. Öğrenciler sınav başarısına endekslenmiş bir yarışın içinde, kolejlerde bu noktaya gelmiş durumda ve bu durumda bir öğretmenin tek işi çocuğun önüne gelmiş testleri çözmek olabilir mi? Sistem bize onu dayatıyor.  Benim alanım edebiyat yeri geldiğinde bir şiirin bile okunmadığı dersler yapıyoruz. Yazar ve eser ezberlemeye yönelik bir edebiyat dersi söz konusu, böyle bir edebiyat dersinin olmaması lazım. Bizim yaptığımız iş “test koçluğu”na dönmüş durumda. Bu çocuklar için de içinden çıkılamaz acı bir durum.

D.Simay Pertev:  Bir sabah kalktığımızda şöyle bir mesajla karşılaşabiliyoruz. “Sevgili Öğretmenlerim öğrencilerimizin başarılarını sosyal medya hesaplarınızda kurumumuzu etiketleyerek paylaşalım.”  Ve bu paylaşımı yaptığımızda hanemize artı 1 puan yazılıyor.

Mehmet A.Karaca: Paylaşmadığında kendini rahatsız hissediyorsun. Birçok arkadaşımız istemeye istemeye de olsa paylaşıyor.

 

ÖZEL SEKTÖR ÖĞRETMENLERİ MEVSİMLİK İŞÇİLER GİBİ

 

  • Simay Öğretmenim geçen yıl bir okulda çalışıyordunuz. Bu yıl herhangi bir okulla anlaşma sağlayamadığınızı söylemiştiniz. Kedinizi nasıl hissediyorsunuz?

D.Simay Pertev: Az önce Özel Okul Öğretmenleri olarak yaşadıklarımızın ortaklaştığından söz etmiştik, bizler aslında mevsimlik işçiler gibiyiz senenin on ayı işimizin olduğu geri kalan zamanlara cafelerde çalıştığımız, benzer başka ek işler yaptığımız ya da hiçbir şey yapamadığımız ailelerimizden arkadaşlarımızdan destek aldığımız süreçlerle geçirdiğimiz için yakıcı ve kırıcı oluyor. Aldığımız maaş yetmiyorken hiç çalışmıyor olmak daha da yıkıcı. Bu sene yazın bir tiyatro oyununda oynadım. Çoğu insan bizim üç ay tatil yaptığımız zannediyor.  Oysa asla yapmıyoruz. Hem tatil yapacak parayı kazanamıyoruz hem de bu üç hesaplarımıza para da yatmıyor.  Bence sendikalaşmamız, birlikte olmamız, birbirimize güvenmemiz ve ortak akılla yürüyelim dememizin nedeni bu üzüntünün dönüştürdüğü öfkeden kaynaklı.

Mehmet A. Karaca. Geçen sene özel okulda çalışmıştım. Bu yıl bir özel öğretim kursunda çalışıyorum.  Özel öğretim kursları kolej düzeniyle işlemeyen yerler. Her sene öğretmenler eğiti-öğretim dönemine güvencesizliğin, gelecek garantisinin olmayışının yarattığı ruh haliyle başlıyorlar.  “Acaba seneye de bu okulda çalışabilecek miyim? Bir işim olacak mı? Öğrenci ya da veliye bir şikayet gider de bu sebeple işimden olur muyum? Ya öğrenciler beğenmezse? tedirginliği bütün arkadaşlarımızın üzerinde. Bütün bu sorular bizi düşüren yıpratan en önemli unsurlardan birisi öğretmenler her sene bu psikoloji ile başlıyor. Kolejlerde rapor almaya korkan, eğer alırsa okul yöneticileri tarafından zor durumda bırakılan arkadaşlarımız var.  Diğer taraftan uzun çalışma saatleri var. Bütün bunların eşliğinde ne kadar kendimizi derse, öğrencilerin ihtiyaçlarına verebiliriz orası da soru işareti.

 

  • Yukarıda sıraladığınız nedenler ışığında özel okullarda öğretmenlerin sıkça değiştiğini anlıyoruz. Bu durumu bir de öğrenci ve eğitim psikolojisi açısından değerlendirir misiniz?

D.Simay Pertev: Geçen yıl ki öğrencilerime; “Arkadaşlar gelecek yıl sizlerle olamayacağım” dediğimde önce “Neden yoksunuz Hocam?” diye sorup ardından kendileri “Para vermiyorlar değil mi? Alıştık biz artık Hocam” dediler. Öğrencilerim bu yıl dördüncü sınıf olacaklardı, üç yıl farklı edebiyat öğretmeni derslerine girmiş. Alışıyorlar bir noktada. Gençler çabuk alışıyor. Veliler öğrencilere göre daha fazla rahatsız oluyor.

Ayşe Güngör: Evet rahatsız oluyorlar ancak bu harekete geçiren bir rahatsızlık derecesinde olmuyor. Geçmiş zamanda akademik başarı önemliydi ancak şu an akademik başarıya çok önem verilmiyor. Dolayısıyla öğretmen değişmiş, yerine başka bir öğretmen gelmiş. Dönem içinde olmuş bütün bunlar artık çok da önemli değil. Öğretmenin herhangi bir hak talebi durumunda hemen işine son veriliyor.

Mehmet A. Karaca: Ortada bir Özel Okul sektörü var. Bir kar kaynağı var. Özel okullar öğrenciden veliden alacağı paraya bakıyor. Özel okula çocuğunu gönderen aileler de; “Diplomasını alsın yeter” diyor bunun garantisinin verildiğini de söyleyebilirim.

 

ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞAN ARKADAŞLARIMIZI MÜCADELEYE  DAVET EDİYORUZ

 

  • Eklemek istediğiniz bir konu var mı?

 Mehmet A.  Karaca: Sizin aracılığınızla bir kez daha bütün özel sektörde çalışan öğretmen arkadaşlarımızı mücadeleye  davet ediyoruz. Sorunlarımız çok büyük ancak biz beklediğimiz sürece kimse sorunlarımızı çözmeyecek. Dayanışma için de kollektif bir öğretmen hareketiyle sorunlarımız üstesinden geleceğimizi düşünüyoruz.  Bu söylediğimiz bu sene olur, önümüzdeki sene olur beş yıl sonra olur ancak şunu biliyoruz ki biz haklarımızı söke söke alacağız, özlük haklarımıza kavuşacağız.  Bunu gerçekleştirmemiz bizden çok gelecek nesiller için, öğrencilerimiz için çok önemli.

Not: Röportaj 17 eylül tarihinde yapılmıştır.

 

 

 

 

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir