“Zamansız Fotoğraflar”, Zamansız İki Kadın
|Seher Özen Karadeniz
Yarıyıl tatilinde İstanbul’a gitmişken, basında geniş yer bulan Türkiye’nin ilk çağdaş seramik sanatçısı Füreya Koral’ın retrospektif sergisini de gezerim diye düşünmüştüm. Takibi iyi yapmamışım demek, benim plan yapıp karşıya geçtiğim gün, serginin toplanma günüymüş meğer. Sergiyi gezememiş olmanın hayal kırıklığıyla döndüğüm kentimde, kendi alanında ilk olan bir başka kadın sanatçının; Yıldız Moran’ın “Zamansız Fotoğraflar” sergisiyle karşılaştım.
Bundan beş yıl önce ilk kez Pera Müzesi’nin Türk sanatseverlerle buluşturduğu “Zamansız Fotoğraflar” sergisi, beş yıl sonra yine Pera Müzesi’nin katkılarıyla bu kez Antalya Kültür Sanat’ta Antalyalı sanatseverlerle buluştu. Geçtiğimiz hafta sonu Türk fotoğrafının “mektepli” ilk kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran’ın “Zamansız Fotoğraflar” sergisini gezdim.
Yıldız Moran’dan ve Zamansız Fotoğraflar’dan ayrıntısıyla söz etmeden önce; başlığı da öksüz bırakmamak için, Koral ve Moran’ın sanat yolculuklarındaki benzerlikleri kısaca paylaşmak istiyorum. Füreya Koral’la, Yıldız Moran’ın aralarında 12 yaş var. Biri seramik sanatında ilkleri denemiş, diğeri de fotoğraf sanatında. Her ikisi de eğitimlerini yurt dışında alır. Koral, seramik eğitimini Fransa’da, Moran da fotoğraf eğitimini İngiltere’de. Koral, teyzeleri Fahrelnissa Zeid ve Aliye Berger’in ısrarlarıyla burada resim ve seramik yapmaya başlar. Yıldız Moran ise dayısı sanat tarihi profesörü Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun etkisiyle fotoğrafa yönelir ve fotoğraf eğitimi almak üzere İngiltere’ye gider. İlk sergilerini de eğitim aldıkları kentlerde açarlar. Füreya Koral, Paris’de, Yıldız Moran, Cambridge’de. İkisi de sanat eğitiminin ardından yurda döner. Türkiye’nin ilk çağdaş seramik sanatçılarından Füreya Koral, ilk sergisini Maya Galeri’de, Türkiye’nin ilk çağdaş fotoğraf sanatçısı olarak anılacak Yıldız Moran da galerinin üst katındaki kendi stüdyosunda açar.
Sizce sanat yolculuğunda bunca benzerlik olan, ikisi de kendi alanlarının çağdaş sanatçıları olarak anılan bu iki zamansız kadın birbirlerine teğet geçer mi? Geçmemişler. Yıldız Moran’ın oğlu Olgun Arun’a Koral ile Moran’ın tanışıp tanışmadıklarını sordum. Kendisi annesinin ve Koral’ın tanıştıklarını, annesinin Koral’ın da fotoğraflarını çektiğini söyledi. Olgun Arun beni kırmayıp annesinin çektiği bir Füreya Koral fotoğrafını da fullantalya.com için benimle paylaştı.
Yıldız Moran’ın objektifinden, oğlu Olgun Arun’un koleksiyonundan fullantalya’ya özel Füreya Koral fotoğrafı.
Olgun Arun; “Annemin fotoğraflarının bu kadar etkili olmasının babamla yaşadıkları büyük aşkla da ilgisi olduğunu düşünüyorum”
Hafta sonu açılan serginin ilk günü Antalya Sanat Merkezi’nde Yıldız Moran’ın Türk fotoğrafındaki benzersiz konumunu mercek altına alan bir de panel düzenlendi. Panele sanatçının çalışmalarının günışığına çıkarılmasını sağlayan oğlu Olgun Arun ve Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü öğretim üyesi Handan Dayı katıldı.
Annesinin fotoğraf sanatçısı olarak portresini çizen ve son yıllarda yaptığı, Yıldız Moran fotoğraflarını kimliklendirme çalışmalarından bahseden Arun; “İkisinin de ismi çok büyüktü ancak eserlerine ulaşılamıyordu. Babamın (Özdemir Asaf) eserlerini annem toparladı. Bu tarz işler her zaman ailede bir tek kişiye kalır, annemi kaybedince bizim ailede de bana kaldı. Elimizde tasnif edilmemiş ancak sınıflandırılmış bir hazine vardı. Aile adına ben bu arşivleri düzenledim, zamanı gelince de ortaya çıkacaktı” dedi.
Arun, annesinin ilk fotoğraflarının eğitim aldığı İngiltere’ye ve sonrasında gezi yaptığı Avrupa ülkelerine ait olduğunu, Türkiye’ye ait fotoğrafların ise daha çok arkeolog olan dayısı İpşiroğlu’na eşlik ederken çektiği kazı ve yolculuk fotoğraflarından oluştuğunu söyledi. Arun; “Annemin çektiği çok ciddi kazı alanı fotoğrafları var. Onları henüz açmadık. Öncelikle lirik çalışmalarını sanatseverlerle buluşturmak istedik” dedi.
Yıldız Moran, Anadolu’da çektiği fotoğraflardaki önceliğini ise şöyle açıklıyor: “Anadolu fotoğraf için olağanüstü renkli bir cennet. İnsanları yalın. Ulaşmak kolay. Ne var ki Anadolu’daki rengi evrensele ve her zaman geçerli kavramlara bağlayamadığımız sürece, bence o fotoğraf amacına ulaşmamıştır.” Annesinin, Anadolu’da fotoğraf çekmenin en büyük zorluğunun yolculuklar olduğunu, onun dışında başka bir zorluk yaşamadığını aktardığını söyleyen Arun; bu fotoğrafların gerçekçi, dürüst ve kendi özgünlüğünü yansıtan fotoğraflar olduğunu kaydetti. Annesinin fotoğrafının bu kadar yalın ve kendine özgü olmasını ise; “Annemin fotoğraflarının bu kadar etkili olmasının babamla yaşadıkları büyük aşkla da ilgisi olduğunu düşünüyorum” şeklinde açıklıyor.
Olgun Arun kısa süreliğine de olsa sergi gezimize de eşlik etti.
Aynı zamanda yönetmen olan Arun, 1997 yılında başladığı düzenleme çalışmasının halen bir şekilde devam ettiğini, arşiv çalışmasının sabır isteyen bir iş olduğunu belirtti. Bütün bu süreçte eşinin kendisine verdiği destekle ilgili olarak da; “Bir insanın sevdiği ile bir şey yapması kadar değerli bir şey yok” diye açıkladı.
Kendisiyle panelden sonra yaptığımız kısa sohbette, iki ünlü insanın oğlu olarak, annesine ilişkin üstlendiği bu çalışmayı ve süreçleri anlatırken, kendisini bu kadar dışarda tutmayı, onun önüne geçmemeyi nasıl becerdiğini sorduğumda ise şunları söyledi: “Yönetmenim, reklam filmi de çektim. Reklamcılıktan gelen bir yaklaşımı bu çalışmaları yaparken de uyguladım. Bir marka için reklam filmi çekeceğimiz zaman markanın vaadlerinin ve kendisinin önüne geçmemeye özen gösteririz. Annem ve babam, her ikisi de kendi alanlarında bir marka ve ben onların çalışmalarını meraklıları ile buluştururken bu gözle yaklaştım. Başarılı olduysam ne mutlu bana.”
Olgun Arun annesinin çektiği portre fotoğraflarını kullanarak bastırdığı kartvizitleri gösteriyor.
Yıldız Moran’ın Türk fotoğraf tarihi ve fotoğraf sanatındaki yerini, 20.yüzyılın ilk yarısında fotoğrafın dünyadaki gelişimiyle birlikte değerlendiren Handan Dayı; kadın olması, yurtdışında eğitim almış diplomalı bir fotografçı olması, tek başına ülke ülke dolaşıp fotoğraf çekmesi gibi benzersiz niteliklerinin yanı sıra, Moran’ın belge fotoğraflarının ve nesnel estetiğin altın devrinde çıplak gerçekle sanatı bütünleştirmiş bir fotoğrafçı da olduğunun altını çizdi. Yıldız Moran’ın ışığı büyük bir ustalıkla kullanarak elde ettiği teknik başarının yanı sıra ruhunu, aklını, kalbini yani kendini de katarak görüntünün izini derinleştirebilmiş bir fotoğrafçı olmasının onu pek çok fotoğrafçıdan ayırdığı vurguladı. Moran’ın ilk çalışmalarının manzara ağırlıklı fotoğraflar olduğunu belirten Dayı, John Vickers’ın yanında portre eğitimi alarak tiyatro fotoğrafları da çektiğini söyledi. Yıldız Moran’ın belgesel fotoğrafın farklı bir temsilcisi olduğunu belirten Dayı; “Evrensel bir bakış açısı var. Birçoklarının “sümüklü çocuk” fotoğrafı peşinde olduğu Anadolu’da daha eşitlikçi bir bakış açısı kurarak, oryantalist bakış açısına düşmeden o yoksulluğu anlatmayı başarıyor. Bir modeli arkadan çekmek o zaman cesaret isteyen bir işken bunu deniyor. Kavramsallaştırmayı evrenselleştirmek olarak kullanıyor.” Yıldız Moran’ın, Anadolu’da çektiği fotoğraflarla, o dönem kimsenin giremediği kadının ev içi dünyasına da girdiğine dikkat geçerken Dayı, onların doğal hallerine şahitlik ettiğini söyledi.
Sergide, 8.000 negatifin arasından seçilerek hazırlanan retrospektif nitelikli seçkiyle birlikte, kimi kendi açıklamalarına da yer verilen sanatçı, fotoğraf çekme süreciyle ilgili şunları söylüyor: “Konu insandır benim için. Ben onunla iki insan olarak bağımı kurarım. Fotoğrafçı olmamam hiçbir zaman ön planda değildir. İkimiz selamlaşırız, konuşuruz, dertleşiriz. Yakınlık kurulur. Ben bu arada açımı arar, yerimi bulur, çerçevemi saptarım. Karşımdaki insan kendiliği içindedir (…) neyse odur kısacası.”
Coşar Kulaksız’ın küratörlüğünü yaptığı serginin grafik tasarımını ise Timuçin Unan yaptı. Antalya Kültür Sanat’ta, 29 Nisan’a kadar açık kalacak olan sergi Pazartesi hariç her gün 11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilir.